Elmalılı Hamdi Yazır Kuran ı Kerim Türkçe Meali 41-80 Arası Ayetler

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hâ Mîm.

2. Bu Kur’ân Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

3. Bu, Arapça bir Kur’an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.

4. O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler.

5. Onlar: “Ey Muhammed! Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz” dediler.

6. Ey Muhammed! De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Vay O’na ortak koşanların haline!

7. Onlar, zekatı vermezler, ahireti de inkâr ederler.

8. Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır.

9. De ki: “Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O’na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir.”

10. O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.

11. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.” dedi. Her ikisi de: “İsteyerek geldik” dediler.

12. Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

13. Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: “Ben sizi Âd ve Semud’un başına gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım.”

14. Onlara Allah’tan başkasına kulluk etmeyin diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği zaman: “Eğer Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmayız.” dediler.

15. Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: “Bizden daha kuvvetli kim vardır?” dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah’ın kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.

16. Bu yüzden biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir.

17. Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.

18. Biz iman edenleri ve kötülükten sakınanları ise kurtardık.

19. O gün Allah’ın düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere hep bir araya toplanırlar.

20. Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.

21. Onlar derilerine: “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?” derler. Derileri de: “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O’dur ve siz yine O’na döndürülüyorsunuz” derler.

22. Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini zannediyordunuz.

23. İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.

24. Şimdi eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Yok eğer hoşnutluğa dönmek isterlerse bile artık onlar hoşnut edileceklerden değildirler.

25. Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.

26. İnkâr edenler: “Bu Kur’ânı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz” dediler.

27. Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.

28. İşte Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.

29. İnkâr edenler: “Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi doğru yoldan saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım, böylece cehennemin en altında kalanlardan olsunlar.” diyeceklerdir.

30. “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.”

31. “Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır.”

32. Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ağırlamadır.

33. Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve: “Ben gerçekten müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?

34. Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.

35. Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.

36. Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir.

37. Gece ile gündüz ve güneş ile ay Allah’ın kudretinin delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah’a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin.

38. Eğer onlar büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler gece gündüz O’nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.

39. Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah’ın kudretinin delillerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O’nun her şeye gücü yeter.

40. Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapanlar bize gizli kalmazlar. O halde ateşe atılacak olan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet günü güven içinde gelecek olan mı? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla görür.

41. Kur’ân kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, mutlaka cezalarını çekceklerdir. O gerçekten çok değerli bir kitaptır.

42. Ona ne önünden, ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, öğülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.

43. Ey Muhammed! Sana senden önceki peygamberlere söylenenden başka bir şey söylenmiyor. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibidir hem de acı verecek bir azap sahibidir.

44. Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur’ân yapsaydık onlar mutlaka: “Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?” derlerdi. Sen de ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır.” İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur’ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).

45. Andolsun ki biz Musa’ya Tevrat’ı vermiştik de onda ihtilafa düşmüşlerdi. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir söz geçmeseydi mutlaka aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten onlar Kur’ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

46. Her kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Rabbin kullara zulmedecek değildir.

47. Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah’a havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: “Bana koştuğunuz ortaklarım nerede?” diye seslendiği gün, onlar: “Senin ortağın olduğuna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz.” derler.

48. Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.

49. İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer.

50. Andolsun ki kendisine dokunan bir zarardan sonra, biz ona tarafımızdan bir rahmet tattırsak, O: “Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile mutlaka O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır” der. Biz o inkâr edenlere yaptıkları şeyleri mutlaka haber vereceğiz ve onlara ağır bir azap tattıracağız.

51. Biz insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Ona bir kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun yalvarır.

52. Ey Muhammed! De ki: “Ne dersiniz? O Kur’ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak’tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?”

53. Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur’ân’ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi?

54. İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1,2. Hâ, mîm, ayn, sîn, kaf.

3. Ey Muhammed! Çok güçlü hüküm ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de böylece vahyeder.

4. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O’nundur. O çok yücedir, çok büyüktür.

5. Nerde ise gökler O’nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

6. Allah’tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üzerinde devamlı bir gözetleyicidir. Ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

7. Böylece biz sana Arapça bir Kur’ân indirdik ki, şehirlerin anası (olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennettedir, bir grup da cehennemdedir.

8. Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

9. Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asıl dost Allah’tır. Ölüleri diriltecek olan da O’dur. O’nun her şeye gücü yeter.

10. Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben yalnız O’na güvendim ve yalnız O’na yöneliyorum.

11. O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O sizin için kendi nefsinizden eşler ve hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. O, sizi bu düzen içerisinde üretip çoğaltıyor. O’nun benzeri olan hiçbir şey yoktur. O, her şeyi işitir ve görür.

12. Göklerin ve yerin kilitleri O’na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir.

13. Allah dinden Nuh’a tavsiye buyurduğu şeyi sizin için de bir kanun yaptı ve (Ey Muhammed!) sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye buyurduğumuzu da şeriat kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat senin kendilerini davet ettiğin şey, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

14. Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, ancak aralarındaki, çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelendiğine dair bir söz geçmemiş olsaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi. Kendilerinden sonra Kitab’a vâris kılınan kitap ehli de Kur’ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

15. Ey Muhammed! İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: “Ben Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş yalnız O’nadır.

16. Allah’ın davetine uyulduktan sonra, hâlâ O’nun dini hakkında mücadele edenlerin, getirdikleri deliller Rableri yanında batıldır. Onların üzerinde bir gazab ve kendileri için şiddetli bir azab vardır.

17. Bu kitabı ve ölçüyü hakla indiren Allah’tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır!

18. O’na inanmayanlar kıyametin çabuk gelmesini istiyorlar. İnananlar ise O’ndan korkarlar ve O’nun hak olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet saati hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.

19. Allah kullarına çok lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O çok kuvvetlidir, çok güçlüdür.

20. Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.

21. Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabın ertelenmesine dair kesin yargı sözü olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilir, işleri bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azab vardır.

22. Sen kıyamet günü kazandıkları şeyin cezası başlarına gelirken zalimlerin korkudan titrediklerini görürsün. İman edip salih amel işleyenler ise cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlar için istedikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.

23. İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: “Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir.

24. Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan uydurdu.” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O kalplerde bulunan şeyleri hakkıyla bilir.

25. Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O’dur.

26. Allah iman edip, salih amel işleyenlerin tevbesini kabul eder, onlara lütfundan daha fazlasını verir. Kâfirler için ise şiddetli bir azap vardır.

27. Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, mutlaka yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O dilediğini belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları hakkıyla görür.

28. İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O’dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O’dur.

29. Gökleri yeri ve her ikisinde yaydığı canlıları yaratması da Allah’ın kudretinin delillerindendir. O’nun dilediği zaman onları biraraya toplamaya da gücü yeter.

30. Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.

31. Siz yeryüzünde (O’nu) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur.

32. Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O’nun kudretinin delillerindendir.

33. Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.

34. Yahut da Allah kazandıkları günahlar yüzünden onları helâk eder ve birçoğunu da bağışlar.

35. Âyetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için kaçacak bir yer yoktur.

36. Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

37. O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar.

38. Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.

39. Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.

40. Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah’a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.

41. Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur.

42. Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır.

43. Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.

44. Allah kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir dost yoktur. Sen, azabı gördüklerinde zalimlerin: “Acaba dönecek bir yol var mıdır?” dediklerini görürsün.

45. Sen, onların aşağılıktan dolayı başları öne eğilmiş, göz ucuyla gizli gizli etrafa bakarlarken ateşe sunulduklarını görürsün, iman edenler de: “Gerçekten zarara uğrayanlar hem kendilerine hem de ailelerine kıyamet günü yazık etmiş olan kimselerdir.”diyeceklerdir. İyi bilin ki zalimler devamlı bir azap içerisindedirler.

46. Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için çıkar bir yol yoktur.

47. Allah tarafından, geri çevrilemeyecek kıyamet günü gelmeden önce, Rabbinizin davetine uyun, çünkü o gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur ve siz inkâr da edemezsiniz.

48. Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür.

49. Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’a aittir. O dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.

50. Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O’nun her şeye gücü yeter.

51. Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

52. İşte biz böylece sana da emrimizden Kur’ân’ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.

53. Göklerde ve yerde bulunanların sahibi olan Allah’ın yoluna götürüyorsun. İyi bilin ki bütün işler sonunda yalnız Allah’a dönecektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hâ, mîm.

2,3. Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur’an yaptık.

4. Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.

5. Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur’an’ı size göndermekten vaz mı geçelim?

6. Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.

7. Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

8. Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur’an’da öncekilerin örneği de geçmiştir.

9. Eğer sen onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette: “Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı.” derler.

10. O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.

11. Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.

12. Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.

13. Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah’ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.”

14. “Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz.”

15. Buna rağmen insanlar, Allah’ın kullarından bir kısmını O’nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.

16. Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?

17. Onlardan biri Rahman olan Allah’a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.

18. Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O’na isnad ediyorlar?

19. Onlar Rahman olan Allah’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.

20. Onlar: “Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.” dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

21. Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?

22. Hayır, onlar sadece: “Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz.” dediler.

23. Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.” dediler.

24. Gönderilen uyarıcı; “Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?” deyince, onlar: “Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz.” dediler.

25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!

26. Hani İbrahim babasına ve kavmine: “Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.

27. Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir.” dedi.

28. İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

29. Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.

30. Kendilerine hak geldiği zaman onlar: “Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz.” dediler.

31. Yine Onlar: “Bu Kur’an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler.

32. Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

33. Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah’ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

34. Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.

35. Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

36. Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.

37. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

38. Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” der.

39. Onlara: “Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.” denir.

40. Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?

41. Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.

42. Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.

43. Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur’an’a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.

44. Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.

45. Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah’tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?

46. Andolsun ki, biz Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: “Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah’ın peygamberiyim.” dedi.

47. Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.

48. Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.

49. Onlar azâbı görünce: “Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz.” dediler.

50. Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.

51. Firavun kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

52. Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?

53. Eğer O’nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?”

54. Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O’na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.

55. Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.

56. Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.

57. Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.

58. Onlar dediler ki: “Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?” Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.

59. İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

60. Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

61. Gerçekten o, (İsâ’nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.

62. Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.

63. İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah’tan korkun, ve bana itaat edin.

64. Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah’tır. Öyle ise O’na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.

65. Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!

66. Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

67. O gün Allah’tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.

68,69. Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: “Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

70. Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz.”

71. Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.

72. İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.

73. Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.

74. Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.

75. Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.

76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.

77. Onlar cehennem bekçisine: “Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün.” diye seslenirler. Mâlik de: “Siz böylece kalacaksınız.” der.

78. Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

79. Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.

80. Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.

81. Ey Muhammed! de ki: “Eğer Rahman olan Allah’ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum.”

82. Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.

83. Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.

84. Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O’dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.

85. Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O’na döndürüleceksiniz.

86. Onların Allah’ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.

87. Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah” derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?

88. Peygamberin sözü şu olmuştur: “Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir.”

89. Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: “Size selâm olsun.” de. Onlar yakında bilecekler!

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hâ, mîm.

2,3. O apaçık Kitab’a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

4,5,6. O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.

7. Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.

8. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.

9. Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.

10,11. Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.

12. O gün insanlar: “Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz” derler.

13. Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.

14. Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: “Bu öğretilmiş bir delidir.” dediler.

15. Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.

16. Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.

17. Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.

18. O peygamber onlara şöyle demişti: “Esaretiniz altındaki Allah’ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

19. Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.

20. Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım.

21. Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın.”

22. Musa: “Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir.” diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.

23. Allah buyurdu ki: “Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.

24. Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur.”

25. Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!

26. Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,

27. Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!

28. İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

29. Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

30. Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.

31. Firavun’dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.

32. Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.

33. Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.

34. Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:

35. “Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.

36. Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin.”

37. Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.

38. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

39. Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

40. Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.

41. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.

42. Ancak Allah’ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.

43. Gerçekten zakkum ağacı,

44. Günahkârların yemeğidir.

45. O pota gibi karınlarda kaynar.

46. O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.

47. Allah meleklere şöyle emreder. “Şunu tutun da Cehennem’in ortasına sürükleyin.”

48. “Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün.”

49. Ona şöyle denir! “Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.

50. İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur.”

51. Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.

52. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

53. Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.

54. İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.

55. Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.

56. Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.

57. (Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.

58. Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

59. Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hâ, mîm

2. Bu kitap, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

3. Şüphesiz göklerde ve yerde müminler için birçok âyetler vardır.

4. Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.

5. Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah’ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.

6. İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Sana onları hakkıyla okuyoruz. Artık Allah’a ve âyetlerine inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?

7. Her günahkâr kişinin vay haline!

8. O kimse Allah’ın kendisine okunan âyetlerini işitir de, sonra sanki kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte sen onu, can yakıcı bir azabla müjdele!

9. Âyetlerimizden birşey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır.

10. Ötelerinde cehennem var. Ne kazandıkları şeyler, ne de Allah’tan başka edindikleri dostlar, kendilerinden hiçbir şeyi (azabı) kaldıramaz. Onlar için büyük bir azab vardır.

11. Bu Kur’an bir hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, en şiddetlisinden acıklı bir azab vardır.

12. Allah O (yüce) zâttır ki, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O’nun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize vermiştir.

13. O, göklerde ve yerde bulunan herşeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır.

14. Ey Muhammed! İman edenlere söyle: Allah’ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.

15. Her kim iyi bir iş yaparsa onun faydası kendisinedir. Kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra hep Rabbinize döndürüleceksiniz.

16. Andolsun ki biz, vaktiyle İsrailoğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Onları temiz rızıklarla rızıklandırmıştık. Ve onları âlemlerden üstün kılmıştık.

17. Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdi. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.

18. Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma.

19. Çünkü onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zâlimler, birbirlerinin dostlarıdır. Allah ise müttakilerin dostudur.

20. Bu (Kur’an) insanların kalb gözünü açan bir nur, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de hidâyet ve rahmettir.

21. Yoksa, kötülük işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde kendilerini, iman edip iyi ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!

22. Halbuki Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Hem de herkese yaptığının karşılığı verilmek üzere, onlara asla haksızlık edilmez.

23. (Ey Muhammed!) Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah’ın kendi ilmi dahilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah’tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?

24. Hem müşrikler dediler ki: “Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece böyle zannederler.

25. Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman; “Eğer sözünüzde doğru iseniz atalarımızı diriltip getirin.” demekten başka söylenecek hiçbir delil yoktur.

26. (Ey Muhammed!) De ki: “Allah sizi diriltir. Sonra sizi o öldürür, sonra da geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde (diriltip) bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.

27. Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah’ındır. Kıyâmetin kopacağı gün varya, işte o gün batıla sapanlar hep hüsrana düşecekler.

28. O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet, kendi kitabına çağırılır, onlara: “Bugün yaptığınız amellerin cezası verilecektir.

29. İşte kitabınız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin yaptıklarnızı hep kaydediyorduk.” (denir).

30. İman edip iyi işler yapanlara gelince; Rableri onları rahmeti içine koyacaktır. İşte apaçık kurtuluş budur.

31. Ama kâfirlere gelince; onlara da denilir ki; “Size âyetlerim okunmadı mı? Siz büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir kavim oldunuz değil mi?

32. Allah’ın vaadi gerçektir. “O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur.” denildiğinde “Kıyamet nedir bilmiyoruz.” Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok.” derdiniz.

33. Derken yaptıkları amellerin kötülüğü gözlerinin önüne serildi, alay edip durdukları şey onları kuşatıverdi.

34. O gün kâfirlere şöyle denilir; “Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, biz de bugün sizi öylece unutacağız. Yeriniz ateştir ve sizin için yardımcılardan bir kimse de yoktur.”

35. Bunun sebebi şudur; Siz Allah’ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün onlar, ateşten çıkarılmayacaklar ve kendilerinden özür dilemeleri de kabul edilmeyecektir.

36. Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

37. Göklerde ve yerde büyüklük ve hâkimiyet O’nundur. O, Aziz’dir (herşeye galiptir); Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hâ mîm.

2. Bu kitabın indirilişi, çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.

3. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.

4. Ey Muhammed! De ki: “Allah’tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Onlar yerden ne yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur’an’dan önce indirilmiş bir kitap veya ilimden bir eser getirin.”

5. Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.

6. Kıyamet günü insanlar biraraya toplandığı zaman taptıkları şeyler kendilerine düşman kesilirler. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler.

7. Bizim âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkâr edenler kendilerine gelen hak kitap için: “Bu apaçık bir büyüdür.” dediler.

8. Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu.” mu diyorlar? Sen de ki: “Eğer onu ben uydurmuşsam Allah’tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

9. Ey Muhammed! De ki: “Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

10. De ki: “Ne dersiniz, eğer bu Kur’an Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, bununla birlikte İsrailoğulları’ndan bir şahit de onun bir benzerini (Tevrat’ta görüp) inanmışken siz hala büyüklük taslarsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz ki, Allah zalim bir topluluğu doğru yola iletmez.”

11. İnkâr edenler, iman ednler için: “Eğer İslâm’da bir hayır olsaydı onlar, onu kabulde bizi geçemezlerdi.” derler. Bununla muvaffak olamayınca da: “Bu eski bir yalandır.” diyeceklerdir.

12. Kur’ân’dan önce de bir rehber ve rahmet olarak Musa’nın kitabı Tevrat vardı. Bu Kur’ân ise zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanları müjdelemek için Arap lisanı ile indirilen ve kendinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır.

13. “Gerçekten Rabbimiz Allah’tır.” deyip, sonra da dosdoğru olanlara gelince onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

14. İşte onlar cennetlikdirler, yaptıklarına karşılık orada ebedi olarak kalacaklardır.

15. Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım.”

16. İşte yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu onlara vaad edilmiş olan dosdoğru bir sözdür.

17. Ana ve babasına: “Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir.” diyen kimseye ana ve babası Allah’a sığınarak “Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah’ın vaadi gerçektir.” dediklerinde o: “Bu Kur’ân öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.

18. İşte onlar kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları içerisinde haklarında azab vaadi hak olmuş kimselerdir. Onlar gerçekten hüsrana uğramışlardır.

19. Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Onlara haksızlık edilmez.

20. İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün onlara: “Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız.” (denir).

21. Ey Muhammed! Âd kavminin kardeşi Hud’u hatırla. Hani O, Ahkâf denilen yerde kavmini uyarmıştı. O’ndan önce ve sonra da nice peygamberler gelip geçmiştir. Hud, kavmine: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Çünkü ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.” demişti.

22. Onlar: “Sen bizi ilâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen o bize vaad edip durduğun azabı haydi getir.” dediler.

23. Hud: “O azabın ne zaman geleceğine dair ilim Allah katındadır. Ben size benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” dedi.

24. O azabı, vadilerine doğru yayılan bir bulut halinde gördükleri zaman: “Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur.” dediler. Hud ise: “O sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. O bir rüzgârdır ki, içerisinde acı bir azab vardır.

25. O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mahveder.” dedi. Nihayet helâk oldular ve evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız.

26. And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşattı.

27. Andolsun ki, biz sizin etrafınızda bulunan bir çok memleketleri helak ettik. Belki tevhide dönerler diye ayetlerimizi çeşitli şekillerde açıkladık.

28. Allah’ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve uydurup durdukları iftiralarıdır.

29. Ey Muhammed! Hani biz cinlerden bir grubu Kur’ân’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onlar Kur’ân’ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine “susun” dediler. Kur’ân’ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.

30. Onlar kavimlerine şöyle dediler: “Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu gösteriyor.

31. Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun ve O’na iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azabdan korusun.”

32. Her kim Allah’ın davetçisine uymazsa bilsin ki, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakacak değildir. Onun Allah’tan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içerisindedirler.

33. Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O’nun herşeye gücü yeter.

34. İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün onlara: “Bu gerçek değil miymiş?” denir. Onlar da: “Rabbimiz Hakk’ı için gerçekmiş!” derler. Allah onlara: “O halde inkâr ettiğinizden dolayı şimdi tadın azabı!” der.

35. Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlar için (azab hususunda) acele etme. Sanki onlar kendilerine vaad edilen azabı gördükleri gün dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Hiç yoldan çıkan fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini Allah boşa çıkarır.

2. İman edip salih amel işleyenlerin ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed’e indirilen kitaba inananların kötülüklerini Allah örter ve durumlarını düzeltir.

3. Bu, inkâr edenlerin batıla uymaları ve iman edenlerin de Rablerinden gelen gerçeğe tâbi olmalarından dolayı böyledir. İşte böylece Allah insanlara kendi misallerini anlatır.

4. Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah’ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.

5. Allah onları doğru yola iletecek ve durumlarını düzeltecektir.

6. Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır.

7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

8. İnkâr edenlere gelince, artık yıkım onlara. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.

9. Bu onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Allah da bunun için onların amellerini boşa çıkarmıştır.

10. Onlar yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları nasıl olmuş? Allah onların üzerlerine helak yağdırmıştır. Bu kâfirlere de onların başına gelenlerin benzerleri yaraşır.

11. Bu böyledir. Çünkü Allah iman edenlerin yardımcısıdır. İnkâr edenlerin ise yardımcısı yoktur.

12. Şüphesiz ki, Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.

13. Ey Muhammed! Seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli olan nice şehirler vardı ki biz onları helâk ettik de onlara yardım eden çıkmadı.

14. Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilmiş de heveslerinin peşine düşmüş kimseler gibi olur mu?

15. Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?

16. Ey Muhammed! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilen kimselere alay yoluyla: “O demin ne söyledi?” diye sorarlar. İşte onlar Allah’ın kalplerini mühürlediği kimselerdir. Onlar sadece kendi heva ve heveslerine uyarlar.

17. Doğru yola girenlere gelince, Allah onların hidayetlerini artırmış ve onlara kötülükten sakınma çarelerini ilham etmiştir.

18. Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelivermesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar?

19. Ey Muhammed! Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah’tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.

20. İman edenler: “Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse.” derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalplerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur.

21. Onların vazifesi itaat ve güzel söz söylemekti. Sonra iş kesinleşince Allah’ın emrine sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

22. Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?

23. İşte onlar, Allah’ın lanetlediği, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

24. Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?

25. Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

26. Çünkü onlar Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz.” demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu.

27. Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?

28. Bu onların Allah’ı gazablandıran şeylere uymaları ve O’nun rızasına sebep olacak şeyleri beğenmemelerinden dolayıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.

29. Yoksa kalplerinde hastalık olanlar Allah kendilerinin kinlerini hiç ortaya çıkarmaz mı sandılar?

30. Ey Muhammed! Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik. Sen de onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki, sen onları sözlerinin üslubundan da tanırsın. Allah ise bütün yaptıklarınızı bilir.

31. Andolsun ki, biz içinizden cihad edenlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve yaptıklarınızla ilgili haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.

32. Şüphesiz ki, inkâr edenler, Allah yolundan menedenler ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler Allah’a hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.

33. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.

34. Şüphesiz ki, inkâr edip, Allah yolundan saptıran, sonra da kâfir olarak ölenlere gelince Allah onları asla bağışlamayacaktır.

35. Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.

36. Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.

37. Eğer sizden onların tamamını isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Bu da sizin bütün kinlerinizi ortaya çıkarırdı.

38. İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer siz Hakk’tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik.

2. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.

3. Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.

4. İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.

5. Mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.

6. Ve o Allah hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük onların başlarına gelmiştir. Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir!

7. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

8. Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

9. Ki, Allah’a ve Resulüne iman edesiniz, ve bunu takviye edip, O’na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O’nu tesbih edesiniz.

10. Herhalde sana bey’at edenler ancak Allah’a bey’at etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

11. yakında a’râbilerden geri kalmış olanlar sana diyecekler ki, “Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah’tan bizim bağışlanmamızı dile.” Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O’na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

12. Aslında siz Peygamber ve müminlerin, ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

13. Kim Allah’a ve Rasulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

14. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.

15. Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: “Bırakın biz de arkanıza düşelim.” diyeceklerdir. Onlar, Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: “Bizi kıskanıyorsunuz.” diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

16. A’rabilerin geri bırakılmış olanlarına de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

17. Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah’a ve peygamberine itâat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.

18. Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye’de) sana bey’at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.

19. Allah onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

20. Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin.

21. Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah’ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah herşeye kâdirdir.

22. Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.

23. Allah’ın öteden beri gelen kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

24. O sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke’nin göbeğinde onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı görendir.

25. Onlar inkâr eden ve sizin Mescidi Haram’ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını men edenlerdir. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle, mümin kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle bir vebalin altında kalmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.

26. O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah herşeyi bilendir.

27. Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescidi Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinzi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.

28. Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.

29. Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

2. Ey iman edenler!Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.

3. Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

4. (Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.

5. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

6. Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.

7. Hem bilin ki, içinizde Allah’ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize zinet yapmıştır. Küfrü, fasıklığı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

8. Bu, Allah’tan bir lütuf ve nimettir. Allah herşeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

9. Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

10. Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.

11. Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

12. Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

13. Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.

14. Bedevîler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama “İslâm olduk.” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

15. Gerçek müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.

16. De ki: Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

17. Onlar İslâm’a girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana erdirdiği için Allah sizin başınıza kakar. Eğer doğrulardan iseniz (Allah’a minnettar olmanız gerekir.)

18. Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin görülmeyen esrarını bilir. Allah yaptıklarınızı görür.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Kâf. Şanlı ve şerefli Kur’an’a andolsun ki,

2. Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: “Bu şaşılacak bir şeydir!

3. Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır.”

4. Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır.

5. Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.

6. Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.

7. Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.

8. Bunlar, Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.

9. Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.

10. Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.

11. Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir.

12. Onlardan önce Nuh’un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı.

13. Âd, Firavun, Lût’un kardeşleri de (yalanladılar).

14. Eyke halkı ve Tübbâ kavmi de, bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da (onlara) azabım hak oldu.

15. Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.

16. Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.

17. Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken,

18. İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.

19. Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, “Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir.” denir.

20. Sur’a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür.

21. Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir.

22. (Allah ona) “Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir.” der.

23. Beraberindeki melek “işte yanımdaki hazır” der.

24. (Allah iki meleğe buyurur ki:) “Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!

25. İyiliklere (sürekli) engel olan, saldırgan, şüpheciyi.

26. O ki Allah’ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın.”

27. Yanındaki arkadaşı (şeytan) der ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi”.

28. Allah buyurur ki: “Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim.”

29. Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim.

30. Biz O gün cehenneme: “Doldun mu?” diyeceğiz. O da: “Daha fazla var mı?” diyecektir.

31. Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.

32,33. Onlara denir ki: “İşte size vaad edilen bu cennet, Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan ve O’na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.

34. “Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.”

35. Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

36. Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı?

37. Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.

38. Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.

39. Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et.

40. Geceleyin (akşam ve yatsı namazlarını kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) O’nu tesbih et.

41. Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

42. O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.

43. Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir.

44. O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır.

45. Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur’ân ile öğüt ver.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. O tozdurup savuranlara,

2. Derken bir ağırlık taşıyanlara,

3. Derken bir kolaylıkla akanlara,

4. Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki,

5. O size vaad edilen elbette doğrudur.

6. Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.

7. Yollara sahip göğe andolsun ki,

8. Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.

9. Ondan çevrilen (imana) çevrilir.

10. Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!

11. Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.

12. Onlar: “Hesap ve ceza günü ne zaman?” diye soruyorlar.

13. O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.

14. Onlara: “Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!” denecektir.

15,16. Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.

17. Onlar geceleyin pek az uyurlardı.

18. Onlar seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi.

19. Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.

20,21. Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

22. Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.

23. Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.

24. Ey Muhammed! İbrahim’in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

25. Hani onlar İbrahim’in huzuruna girmişlerdi de “Selam sana!” demişlerdi. İbrahim: “Size de selam” demiş, ve içinden: “Bunlar tanınmamış bir topluluk!” diye geçirmişti.

26. İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.

27. Onu önlerine sürerek: “Yemez misiniz?” dedi.

28. Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim’e: “Korkma!” dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.

29. Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: “Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?” dedi.

30. Misafir melekler: “Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir.” dediler.

31. İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: “Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.

32. Onlar: “Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.

33. Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.

34. O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir.” dediler.

35. Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.

36. Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.

37. Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.

38. Musa’nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun’a göndermiştik.

39. Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: “Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir.” demişti.

40. Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.

41. Âd kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani biz onların üzerine köklerini kesecek bir rüzgar göndermiştik.

42. O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu.

43. Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: “Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!” denmişti.

44. Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.

45. Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.

46. Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler.

47. Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.

48. Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz!

49. Biz herşeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.

50. Ey Muhammed! de ki: “Öyleyse Allah’a koşun, gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

51. Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O’na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”

52. Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: “Bir sihirbazdır veya bir delidir.” dediler.

53. Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.

54. Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.

55. Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir.

56. Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.

57. Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum.

58. Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah’tır.

59. Şüphsiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler.

60. Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakaları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Andolsun Tûr’a,

2,3. Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,

4. Ma’mur eve,

5. Yükseltilmiş tavana,

6. Kaynatılmış denize, (andolsun ki)

7. Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.

8. Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur.

9. O gün gök, bir çalkanış çalkalanır

10. Dağlar da bir yürüyüş yürür.

11. Vay haline o gün yalanlayanların!

12. Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.

13. O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.

14. (Onlara): “İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur” (denilecek).

15. “Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?

16. Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız” (denilecek).

17. Şüphesiz (günahlardan) korunanlar da cennetlerde, nimetler içindedirler.

18. Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk ü sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

19. (Onlara): “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için” (denilir.)

20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik.

21. İman edip zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar (yok mu?); işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden birşey de eksiltmedik. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.

22. Onlara canlarının istediği meyvalar ve etlerden bol bol verdik.

23. Orada bir kadeh kapışırlar ki, onda ne bir saçmalama vardır, ne de günaha sokma.

24. Kendilerine ait bir takım hizmetçiler de onların etrafında dönerler. Bu gençler sanki sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.

25. Birbirlerine yönelip soruyorlar.

26. Ve diyorlar ki: “Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık”.

27. “Allah bize lutfetti de bizi (vücûdun) içine işleyen (kavurucu) azabdan korudu.”

28. “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.”

29. (Ey Muhammed!) sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnûn.

30. Yoksa onlar (senin için): “Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz.” mu diyorlar?

31. De ki: Bekleyin, çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

32. Onların akılları mı bunu emreder yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

33. Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar.

34. Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz meydana getirsinler.

35. Yoksa onlar, hiçbir şey olmadan (yani yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdırlar?

36. Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.

37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?

38. Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.

39. Demek kızlar O’na, oğullar size öyle mi?

40. Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

41. Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar?

42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri tuzağa düşeceklerdir.

43. Yoksa onların Allah’tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

44. Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, “Üst üste yığılmış bulutlardır.” derler.

45. Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.

46. O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şekilde yardım da görmeyeceklerdir.

47. Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azab vardır. Fakat çokları bilmezler.

48. Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.

49. Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O’nu tesbih et

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. İnmekte olan yıldıza andolsun ki,

2. Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.

3. O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

4. O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.

5. Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti

6. (Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.

7. O, en yüksek ufukta idi.

8. Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.

9. Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.

10. (Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.

11. Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.

12. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.

13. Andolsun onu bir kez daha görmüştü.

14. Sidretü’lMüntehâ’nın yanında.

15. Ki Cennetü’lMe’vâ onun yanındadır.

16. Sidre’yi kaplayan kaplıyordu.

17. (Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.

18. Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.

19. Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza’yı?

20. Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat’ı?

21. Size erkek O’na dişi öyle mi?

22. Öyle ise bu çok insafsızca bir taksim.

23. Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

24. Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak) dir?

25. Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah’ındır.

26. Göklerde nice melek var ki Allah’ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.

27. Ahirete iman etmeyenler meleklere dişilerin adlarını takıp duruyorlar

28. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez.

29. Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.

30. İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir.

31. Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah’ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandıracaktır.

32. Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar hariç. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

33. Şimdi gördün mü O yüz çevireni?

34. Azıcık verip (sonra vermemekte) direneni?

35. Gaybın bilgisi kendi yanındadır da, o mu görüyor?

36. Yoksa haber verilmedi mi Musa’nın sahifelerinde yazılı olanlar?

37. Ve çok vefakâr olan İbrahim’in sahifelerindekiler?

38. Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.

39. Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur.

40. Ve çalışması da yakında görülecektir.

41. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.

42. Ve şüphesiz en son varış, Rabbinedir.

43. Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.

44. Öldüren de dirilten de O’dur.

45. Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O’dur,

46. Atıldığı zaman bir nutfeden.

47. Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.

48. Şüphesiz zengin eden de sermaye veren de O’dur.

49. Doğrusu Şi’râ yıldızının Rabbi O’dur.

50. O, helak etti önce gelen Âd’ı.

51. Ve Semûd’u da bırakmadı.

52. Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı.

53. Altı üstüne getirilmiş şehirleri devirip yıktı.

54. Onları neler kapladı neler!

55. O halde Rabbinin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun.

56. Bu da ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

57. Yaklaşan yaklaştı.

58. Onu Allah’tan başka açığa çıkaracak yoktur.

59. Şimdi siz bu sözden mi hayret ediyorsunuz?

60. Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

61. Ve siz mi kafa tutuyorsunuz ey gafiller?

62. Haydi Allah için secdeye kapanın ve O’na kulluk edin.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.

2. Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve “süregelen bir büyüdür” derler.

3. Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır.

4. Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir.

5. Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.

6. Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.

7. Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler.

8. O çağırana koşarak, kâfirler: “Bu çetin bir gündür.” derler.

9. Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: “Cinlenmiştir.” dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.

10. Bunun üzerine Rabbine: “Ben yenik düştüm, bana yardım et!” diyerek yalvardı.

11. Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.

12. Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.

13. Nuh’u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.

14. Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.

15. Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?

16. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (görsünler)

17. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

18. Âd (kavmi) da yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?

19. Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde dondurucu bir rüzgar gönderdik.

20. (O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

21. Nasılmış benim azabım ve uyarım?

22. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

23. Semûd da o uyarıları yalanladılar.

24. “Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz.” dediler.

25. “Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir” (dediler).

26. Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.

27. Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.

28. Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.

29. Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.

30. Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.

31. Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.

32. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

33. Lût kavmi de uyarıları yalanladı.

34. Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık,

35. Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.

36. (Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,

37. Onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!” (dedik).

38. Sabah erken, onları kararlı bir azab yakaladı.

39. “Azabımı ve uyarılarımı tadın!” (dedik).

40. Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

41. Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi.

42. Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Bu kıssalardan hisseye gelince;

43. Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?

44. Yoksa “Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz.” mu diyorlar?

45. Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.

46. Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.

47. Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.

48. O gün yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” (denilecek).

49. Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.

50. Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.

51. Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur?

52. İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur.

53. Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır.

54. Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler.

55. Güçlü padişahın huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Rahmân (çok merhametli olan Allah)

2. Kurân’ı öğretti.

3. İnsanı yarattı.

4. Ona beyanı öğretti.

5. Güneş de ay da bir hesab iledir.

6. Bitkiler ve ağaçlar secde etmektedirler.

7. Göğü yükseltti ve mizanı koydu.

8. Sakın tartıda taşkınlık etmeyin.

9. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın.

10. (Allah) yeri mahlukat için (aşağıya) koydu.

11. Orada meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları vardır.

12. Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.

13. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

14. Allah insanı, pişmiş bir çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.

15. Cinleri de hâlis ateşten yarattı.

16. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

17. (O) iki doğunun ve iki batının Rabbidir.

18. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

19. (Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar.

20. Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.

21. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

22. İkisinden de inci ve mercan çıkar.

23. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

24. Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler de onundur.

25. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

26. Yer üzerinde bulunan her şey fânidir.

27. Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır.

28. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

29. Göklerde ve yerde bulunanlar, O’ndan isterler. O, her gün yeni bir iştedir.

30. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

31. Ey insan ve cin! sizin de hesabınızı ele alacağız.

32. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Allah’ın verdiği bir güç olmadan geçemezsiniz.

34. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

35. Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir, kendinizi savunamazsınız.

36. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz

37. Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman…

38. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

39. İşte o gün, ne insana ne de cinne günahından sorulmaz.

40. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

41. Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından tutulur.

42. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

43. İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir.

44. Onunla kaynar su arasında dolaşırlar.

45. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

46. Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır.

47. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

48. İkisinin de çeşitli ağaçları, meyvaları vardır.

49. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

50. İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.

51. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

52. İkisinde de her türlü meyvadan çift çift vardır.

53. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

54. Astarları atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetin de devşirmesi yakındır.

55. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

56. Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.

57. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

58. Sanki onlar yâkut ve mercandırlar.

59. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

60. İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?

61. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

62. Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.

63. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

64. (Bu cennetler) yemyeşildirler.

65. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

66. İkisinde de fışkıran iki kaynak vardır.

67. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

68. İkisinde de her türlü meyva, hurma ve nar vardır.

69. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

70. İçlerinde güzel huylu, güzel yüzlü kadınlar vardır.

71. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

72. Çadırlar içerisinde gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş hûriler vardır.

73. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

74. Bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.

75. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

76. Yeşil yastıklara ve hârikulâde güzel işlemeli döşeklere yaslanırlar.

77. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

78. Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Olacak vak’a olduğu zaman

2. Onun oluşunu yalanlayacak kimse yoktur.

3. O, alçaltıcıdır, yükselticidir.

4. Yer şiddetle sarsıldığı

5. Dağlar serpildikçe serpildiği

6. Dağılıp toz duman haline geldiği

7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman

8. Sağın adamları (var ya) ne mutludurlar onlar!

9. Solun adamları ise ne uğursuzdurlar onlar!

10. Önde olanlar (var ya), onlar öncüdürler.

11. İşte o yaklaştırılanlar,

12. Nimet cennetlerindedirler.

13. Çoğu önceki ümmetlerden,

14. Birazı da sonrakilerden.

15. (Onlar) cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.

16. Karşılıklı olarak onların üzerinde yaslanırlar.

17. Çevrelerinde, ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar.

18. Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle.

19. Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.

20. Beğendikleri meyvalar,

21. Canlarının çektiği kuş etleri,

22. İri gözlü hûriler,

23. Saklı inciler gibi,

24. Yaptıklarına karşılık olarak verilir.

25. Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.

26. Duydukları söz, yalnız “selam”, “selam” dır.

27. Sağın adamları, nedir o sağın adamları!

28. Dalbastı kirazlar,

29. Meyva dizili muzlar,

30. Uzamış gölgeler,

31. Fışkıran sular.

32. Pek çok meyva arasında,

33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan

34. Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.

35. Biz kadınları yeniden inşa ettik (yarattık).

36. Onları bâkireler yaptık.

37. Hep yaşıt sevgililer,

38. Sağın adamları içindir.

39. Bir çoğu öncekilerdendir.

40. Bir çoğu da sonrakilerdendir.

41. Solun adamları, nedir o solcular!

42. İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,

43. Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.

44. Ki ne serindir, ne de faydalı.

45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.

46. Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.

47. Ve diyorlardı ki: “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?”

48. “Önceki atalarımızda mı?”

49. De ki: “Öncekiler ve sonrakiler”

50. “Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.”

51. Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!

52. Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.

53. Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.

54. Üstüne de kaynar su içeceksiniz.

55. Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.

56. İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.

57. Biz sizi yarattık; tasdik etmeniz gerekmez mi?

58. Attığınız meniyi gördünüz mü?

59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?

60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez.

61. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz).

62. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?

63. Ektiğinizi gördünüz mü?

64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Hayret eder dururdunuz.

66. “Doğrusu borç altına girdik.”

67. “Doğrusu, biz yoksul bırakıldık” (derdiniz).

68. İçtiğiniz suya baktınız mı?

69. Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!

71. Yaktığınız ateşi gördünüz mü?

72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

73. Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.

74. Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.

75. Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.

76. Bilirseniz bu büyük bir yemindir.

77. O, elbette şerefli bir Kur’ân’dır.

78. Korunmuş bir kitaptadır.

79. Ona temizlenenlerden başkası el süremez.

80. (O), âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.

81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?

82. Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?

83. Can boğaza dayandığı zaman

84. Ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz.

85. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.

86. Eğer cezalandırılmayacak iseniz,

87. Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.

88. Fakat ölen kişiye gelince, eğer o rahmete yaklaştırılanlardan ise,

89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.

90. Eğer O, sağın adamlarından ise,

91. “(Ey sağcı), sana sağcılardan selam!”

92. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;

93. İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.

94. Ve cehenneme atılma vardır.

95. Kesin gerçek budur işte.

96. Öyle ise Rabbini o büyük ismiyle tesbih et.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

2. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir.

3. O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir.

4. O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ etti (hükümran oldu). Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

5. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler O’na döndürülecektir.

6. Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü gecenin içine sokar. O, göğüslerin özünü bilir.

7. Allah’a ve Resulüne iman edin. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden harcayın. Sizden, inanan ve harcayanlar için büyük mükafat vardır.

8. Size ne oldu ki, Resul sizi Rabbinize inanmanız için davet ettiği halde Allah’a inanmıyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer inanacaksanız.

9. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

10. Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsinede en güzel sonucu vaad etmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

11. Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin.

12. O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): “Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir.” (denilir) İşte büyük kurtuluş budur!

13. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: “Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?” Onlara: “Arkanıza dönün de nur arayın!” denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır.

14. (Münafıklar) onlara: “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. (Müminler) de derler ki: “Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı.

15. Bugün artık ne sizden ne de inkar edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!

16. İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalbleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar?

17. Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.

18. Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükafat vardır.

19. Allah’a ve peygamberine iman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.

20. Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.

21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.

23. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.

24. Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse Allah, zengindir, övgüye layıktır.

25. Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

26. Andolsun, Nuh’u ve İbrahim’i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı.

27. Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

28. Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resulü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir

29. Böylece Kitab ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şey elde edemiyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir.

2. İçinizde zıhâr yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadındır. Şüphesiz onlar çirkin ve yalan bir laf söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedici, bağışlayıcıdır.

3. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

4. Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah’a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.

5. Allah’a ve Resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.

6. O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir

7. Göklerde ve yerde olanları, Allah’ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.

8. Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o menedildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber’e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selamlamadığı bir tarzda selamlıyorlar. Kendi içlerinden de “bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi?” derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir, ne kötü dönüş yeridir orası!

9. Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı düşmanlığı ve Peygamber’e karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvayı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun.

10. Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah’a dayanıp güvensinler.

11. Ey iman edenler! Size: “Meclislerde yer açın.” denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size “Kalkın.” denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.

12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir..

13. Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

14. Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

15. Allah onlara çetin bir azab hazırlamıştır. Onlar ne kötü işler yapıyorlar!

16. Yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yolundan çevirdiler. Onlar için küçük düşürücü bir azab vardır.

17. Onların ne malları, ne de evlatları, kendilerinden, Allah’dan hiçbir şey savamaz. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedî kalacaklardır.

18. Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.

19. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki şeytanın partisi kaybedecektir.

20. Allah’a ve Resulüne düşman olanlar var ya, onlar en alçaklar arasındadırlar.

21. Allah: “Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.

22. Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah’ın hizbidir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir.

2. Ehli kitaptan inkar edenleri, ilk sürgünleri yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.

3. Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette, onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı. Ahirette de onlar için ateş azabı vardır.

4. Bunun sebebi şudur: Onlar Allah’a ve Resulüne karşı geldiler; Kim Allah’a karşı gelirse Allah’ın azabı şiddetlidir.

5. Hurma ağaçlarından her hangi bir şey kesmeniz veya kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah’ın izniyle ve O’nun, yoldan çıkanları cezalandırması içindir.

6. Allah’ın, onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeye kadirdir.

7. Allah’ın o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, Allah’a, Resul’e, ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Sizeneyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.

8. Bir de göç eden fakirlere aittir ki yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah’ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah’a ve Resulüne yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır.

9. Ve onlardan önce o yurda yerleşen imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.

10. Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”

11. Münafıkların, kitap ehlinden inkar eden dostlarına “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz.” dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder.

12. Andolsun eğer onlar, çıkarılırsalar, onlarla beraber çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım etmezler; yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.

13. Onların kalblerinde sizin korkunuz, Allah’ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

14. Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından (sizinle savaşmak isterler). Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalbleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.

15. (Bu yahudilerin durumu) kendilerinden az önce, işlerinin günahını tatmış olan, ahirette de kendileri için acı bir azab bulunan kimselerin (Bedir’de cezalarını bulan putperestlerin) durumu gibidir.

16. (Yahudileri kandıran münafıkların durumu da) tıpkı şeytanın durumuna benzer ki insana “İnkâr et.” dedi, (insan) inkar edince de: “Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabb’i Allah’tan korkarım!” dedi.

17. Nihayet ikisinin sonu, ebedi olarak ateşte oldu. Zalimlerin cezası budur.

18. Ey inananlar, Allah’tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

19. Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.

20. Cehennem ehli ile cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli kurtularak isteklerine erişenlerdir.

21. Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, Allah’ın korkusundan onu baş eğmiş, parça, parça olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz.

22. O, öyle Allah’tır ki O’ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen bağışlayandır.

23. O, öyle bir Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mâlik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.

24. O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.

2. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkar edivermenizi istemektedirler.

3. Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.

4. İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” Yalnız İbrahim’in babasına: “Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez.” demesi hariç. Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır.

5. “Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne kılma, (onlara mağlub etme!) bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegane gâlib ve hikmet sahibi ancak sensin.”

6. Andolsun, onlarda sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzulayanlara güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde layık olandır.

7. Olur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

8. Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.

9. Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

10. Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduğunu öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlarda sarfettiklerini istesinler. Allah’ın hükmü budur. Aranızda O, hükmeder, Allah bilendir, hikmet sahibidir.

11. Eğer eşlerinizden biri, sizden kâfirlere kaçar da siz de savaşta galip durumda olursanız, eşleri gitmiş olanlara ganimetten, harcadıkları kadar verin. İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.

12. Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey’at ederlerse onların bey’atlarını al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

13. Ey inananlar, Allah’ın gazab ettiği kimselerle dostluk etmeyin. Kâfirler, mezarlık halkından nasıl ümidi kesmişse, onlar da ahiretten öyle ümidi kesmişlerdi.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah’ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.

2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?

3. Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebeb olur.

4. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

5. Bir zaman Musa, kavmine: “Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?” demişti. Onlar eğrilince, Allah da kalblerini eğriltti. Allah fasıkları doğru yola iletmez.

6. Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları! ben size Allah’ın elçisiyim. benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak (geldim).” demişti. Fakat onlara apaçık delillerle gelince “Bu, apaçık bir büyüdür.” dediler.

7. İslâm’a davet olunduğu halde Allah üzerine yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.

8. Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

9. O, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler istemese de onu, bütün dinlerin üstüne çıkarsın.

10. Ey İman edenler! Sizi acı bir azabdan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

11. Allah’a ve Resulüne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz sizin için en iyisi budur.

12. (Eğer böyle yaparsanız Allah) sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.

13. Seveceğiniz bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih.. Müminleri müjdele.

14. Ey inananlar, Allah’ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa da havarilere: “Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler: “Allah (yolun)un yardımcıları biziz.” dediler. İsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananları, düşmanlarına karşı destekledik, onlar üstün geldiler.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbih etmektedir.

2. O’dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.

3. Henüz onlara katılmamış bulunan diğer insanlara da (o Peygamberi göndermiştir). O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

4. Bu, Allah’ın lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.

5. Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.

6. De ki: “Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah’ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin, doğru iseniz?”

7. Ama onlar, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler. Allah zalimleri bilir.

8. De ki: “Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.

9. Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

10. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.

11. Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Münafıklar sana geldikleri vakit: “Şahitlik ederiz ki sen muhakkak Allah’ın elçisisin.” derler. Senin mutlaka kendisinin elçisi olduğunu Allah bilir ve Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.

2. Yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah’ın yolundan çevirdiler. Onların yaptıkları ne kötüdür!

3. Bunun sebebi şudur: Onlar inandılar, sonra inkar ettiler, bu yüzden kalblerinin üzeri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.

4. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış keresteler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?

5. Onlara: “Gelin, Allah’ın Resulü sizin için mağfiret dilesin.” denildiği zaman başlarını çevirirler ve onların, büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.

6. Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış bir toplumu yola iletmez.

7. Onlar öyle kimselerdir ki: “Allah’ın elçisinin yanında bulunanları beslemeyin ki dağılıp gitsinler.” diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır, fakat münafıklar anlamazlar.

8. Diyorlar ki: “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, daha üstün olan, daha alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır.” Üstünlük, ancak Allah’a, O’nun elçisine ve müminlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler.

9. Ey İnananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.

10. Birinize ölüm gelip de: “Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!” demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın.

11. Allah süresi geldiği zaman hiç bir canı ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. Her şeye gücü yeten O’dur.

2. Sizi O yarattı. Kiminiz kâfirdir, kiminiz mümin. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

3. Zira gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O’nadır.

4. Göklerde ve yerde olanları, gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilir. Allah, göğüslerin özünü bilir.

5. Önceden inkâr edenlerin haberi size gelmedi mi? (Onlar) işlerinin vebalini tattılar ve onlar için acı bir azap vardır.

6. Böyledir, çünkü onlara peygamberleri, açık deliller getirirlerdi, fakat onlar: “Bir insan mı bize yol gösterecek?” dediler ve yüz çevirdiler. Allah da muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmeye lâyıktır.

7. İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: “Hayır! Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır”.

8. Artık Allah’a, Resulüne ve indirdiğimiz nura (Kur’ân’a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

9. Toplanma günü için sizi topladığı zaman var ya, işte o gün, kimin aldandığının açığa çıkacağı aldanma günüdür. Kim Allah’a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.

10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedi kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!

11. Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.

12. Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.

13. Allah ki O’ndan başka tanrı yoktur. Müminler Allah’a dayansınlar.

14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.

15. Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah’ın yanındadır.

16. O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

17. Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar. Allah çok mükafat verendir, halimdir.

18. Görünmeyeni ve görüneni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir.

2. Sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce tutun, yahut güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahidliği Allah için yapın. İşte Allah’a ve son güne inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu yaratır.

3. Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.

4. Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

5. Bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah’tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür.

6. O kadınları, gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun ve onları sıkıştırmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Şayet gebe iseler, yüklerini bırakıncaya kadar onları besleyin. Sonra sizin için emzirirlerse ücretlerini verin ve aranızda güzellikle konuşup danışın. Güçlük çekerseniz çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.

7. Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah’ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu teklif eder. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

8. Nice kent var ki Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine başkaldırdı, biz de onları çetin bir hesaba çektik ve onlara görülmemiş şekilde azab ettik.

9. İşlerinin vebalini tattılar. İşlerinin sonucu tam bir hüsran olmuştur.

10. Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O halde ey inanan aklı selim sahipleri! Allah’tan korkun, Allah size bir uyarıcı gönderdi.

11. Size Allah’ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah’a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir.

12. Allah O’dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah’ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.

2. Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşrû kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hikmetle yönetendir.

3. Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber’e açıklayınca, Peygamber (eşine) bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: “Bunu sana kim söyledi?” dedi. Peygamber “Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi.” dedi.

4. Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır.

5. Eğer o sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisini Allah’a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir.

6. Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.

7. (İnkâr edenlere): “Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz.” (denilir.)

8. Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber’i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, “Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin.” derler.

9. Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer, ne de kötüdür!

10. Allah, inkâr edenlere, Nuh’un karısı ile Lut’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altında idiler, onlara hıyanet ettiler. (Kocaları,) Allah’tan hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara): “Haydi girenlerle birlikte siz de ateşe girin!” denildi.

11. Allah, inananlara da Firavun’un karısını örnek gösterdi. O şöyle demişti: “Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalim toplumdan kurtar!”

12. Irzını korumuş olan, İmrân kızı Meryem’i de Allah örnek gösterdi. Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.

2. O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.

3. O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?

4. Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

5. Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.

6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü gidilecek yerdir o!

7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

8. Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: “Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?” diye sorarlar.

9. Derler: “Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.” dedik.

10. Ve derler ki: “Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!”

11. Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah’ın rahmetinden) uzak olsunlar!

12. Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir.

14. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

15. O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah’ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O’nadır.

16. Her şeyi kuşatmış olan Allah ın yeri sizinle birlikte göçürüvermesinden emin misiniz? O zaman yer çalkalanıyordur.

17. Yoksa siz, gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermeyeceğinden emin misiniz? Tehdidim nasılmış bileceksiniz.

18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama beni inkâr nasıl oldu?

19. Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân’dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir.

20. Rahmân olan Allah’a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

21. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verecek olabilen kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

22. Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa dosdoğru yolda yürüyen mi?

23. De ki: “Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”

24. De ki: “Sizi yerden üreten O’dur ve O’na toplanıp götürüleceksiniz.”

25. (Onlar): “Doğru iseniz bu tehdit ne zaman olacak?” diyorlar

26. De ki: “(O’na ait) bilgi, Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

27. Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: “İşte çağırıp durduğunuz şey budur!” dendi.

28. De ki: “Baksanıza, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları öldürse, yahut bize merhamet etse, kâfirleri acı bir azabdan kim kurtarabilir?

29. De ki: “O çok merhametlidir. O’na inanmış, O’na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz.”

30. De ki: “Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?”

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.

2. Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.

3. Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.

4. Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

5. Sen de göreceksin, onlar da görecek.

6. Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.

7. Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O’dur.

8. O halde, yalanlayıcılara itaat etme.

9. Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

10. Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,

11. Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,

12. Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr,

13. Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,

14. Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).

15. Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: “Eskilerin masalları” der.

16. Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız.

17. Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.

18. İstisna da etmiyorlardı (“inşaallah” demiyorlardı).

19. Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,

20. Bahçe simsiyah kesiliverdi.

21. Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:

22. “Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin” diye.

23. Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.

24. “Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın” diyorlardı.

25. (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.

26. Fakat bahçeyi gördüklerinde: “Biz herhalde yanlış gelmişiz” dediler .

27. “Yok, biz mahrum edilmişiz.” (dediler).

28. İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?”

29. “Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz.” (dediler).

30. Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.

31. Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.

32. Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.

33. İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.

34. Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.

35. Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?

36. Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?

37. Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?

38. O kitapta, “beğendiğiniz her şey sizindir” diye mi yazılı?

39. Yoksa, “ne hükmederseniz mutlaka sizindir” diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

40. Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?

41. Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.

42. O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.

43. Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.

44. Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.

46. Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

47. Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

48. Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.

49. Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

50. Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.

51. O kafirler Kur’ân’ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar “o bir deli” diyorlar.

52. Halbuki o âlemler için bir öğüttür.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. (Gerçekleşecek) Kıyamet!

2. Nedir, o Kıyamet?

3. Gerçekleşenin (Kıaymetin) ne olduğunu sen nerden bileceksin?

4. Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.

5. Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.

6. Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.

7. Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

8. Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı?

9. Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler de hep o hatayı işleyegeldiler.

10. Hep Rablerinin elçilerine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.

11. Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık.

12. Onu size bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.

13. Sûr’a bir tek üfleme üflendiği,

14. Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,

15. İşte o gün olacak olur.

16. O gün gök yarılmış, sarkmıştır.

17. Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.

18. O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.

19. Kitabı sağından verilen, “alın okuyun kitabımı..”

20. “Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim” der.

21. Artık o hoşnut bir hayattadır.

22. Yüksek bir cennettedir.

23. Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır.

24. “Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için.” (denir).

25. Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: “Keşke kitabım verilmeseydi de,

26. Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim,

27. Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı.

28. Malım bana hiç fayda vermedi.

29. Gücüm de benden yok olup gitti.”

30. (Zebanilere şöyle denir): “Onu yakalayın da bağlayın.”

31. “Sonra cehenneme atın onu.”

32. “Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun.”

33. Çünkü o, büyük Allah’a inanmıyordu.

34. Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu.

35. Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.

36. Bir irinden başka yiyecek de yok.

37. Onu günahkârlardan başkası yemez.

38. Andolsun gördüklerinize,

39. Ve görmediklerinize..

40. Kuşkusuz Kur’ân, şerefli bir peygamberin (Allah’tan) getirdiği sözdür.

41. O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.

42. Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!

43. O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.

44. O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,

45. Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.

46. Sonra da onun şah damarını keser atardık.

47. O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.

48. O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .

49. Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.

50. Kuşkusuz bu Kur’ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.

51. Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.

52. O halde, haydi tesbih et Rabbinin yüce ismiyle¥

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Bir isteyen, olacak azabı istedi.

2. Kâfirler için onu savacak yok.

3. O, derece ve makamların sahibi Allah’tandır.

4. Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

5. O halde güzel bir sabır ile sabret.

6. Çünkü onlar onu uzak görürler.

7. Biz ise onu yakın görüyoruz.

8. O gün gök erimiş bir maden gibi olur.

9. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.

10. Dost dostun halini soramaz.

11. Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını,

12. Eşini ve kardeşini,

13. Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini,

14. Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.

15. Hayır, o alevlenen bir ateştir.

16. Derileri kavurur, soyar.

17. Çağırır, sırtını dönüp gideni,

18. Mal toplayıp kasada yığanı,

19. Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır.

20. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.

21. Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder.

22. Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

23. Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar.

24. Onların mallarında belli bir hak vardır,

25. Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için.

26. Onlar ki ceza gününü tasdik ederler.

27. Rablerinin azabından korkarlar.

28. Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.

29. Onlar ki ırzlarını korurlar.

30. Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar.

31. Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.

32. Onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.

33. Şahitliklerinde dürüsttürler.

34. Namazlarına devam ederler.

35. İşte bunlar cennetlerde ağırlanırlar.

36. Şimdi ne oluyor o inkâr edenlere ki, sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar:

37. Sağdan ve soldan bölük bölük.

38. Onlardan herbiri, bir nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

39. Hayır, biz onları bildikleri şeyden yarattık.

40. Artık o doğuların ve batıların Rabbine yemine ne gerek, elbette bizim gücümüz yeter.

41. Onları kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirebiliriz ve bizim önümüze geçilmez.

42. O halde bırak onları, kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalıp oynayadursunlar.

43. O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki putlara gidiyorlarmış gibi fırlayacaklar.

44. Gözleri düşük, kendilerini bir alçaklık saracak da saracak. İşte onlara vaad edilen gün, o gündür.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Gerçekten biz Nûh’u kavmine gönderdik, “kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar” diye.

2. Dedi ki, “ey kavmim! Gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım”.

3. Şöyle ki, “Allah’a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin.”

4. “Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah’ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz..” (inanırdınız).

5. Nûh dedi ki: “Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim.”

6. “Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı.”

7. “Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.”

8. “Sonra ben onları açık açık çağırdım.”

9. “Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli. ”

10. “Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır.”

11. “Üzerinize gökten bol yağmur yağdırsın.”

12. “Mallar ve oğullar vererek sizin imdadınıza koşsun. Sizin için bahçeler yapsın, ırmaklar yapsın.”

13. “Niçin siz Allah’a bir vakar yakıştıramıyorsunuz?”

14. “Oysa o sizi aşama aşama yaratmıştır.”

15. “Görmediniz mi Allah yedi göğü uygun tabakalar halinde nasıl yaratmış?”

16. Ve Ay’ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış.

17. Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi.

18. Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.

19. Allah sizin için yeri bir yaygı yapmıştır.

20. Ki, ondan açılan geniş geniş yollarda gidesiniz.

21. Nûh dedi ki: “Ey Rabbim! Onlar bana isyan ettiler; malı ve çocuğu hüsrandan başka bir şeyini artırmayan kimsenin ardına düştüler.”

22. “Büyük büyük tuzaklar kurdular.”

23. Dediler ki: “Sakın tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd’i, ne Suva’ı ve ne de Yeğus’u, Yeûk’u ve Nesr’i.”

24. Çok kişiyi yoldan saptırdılar. Sen de o zalimlerin sadece şaşkınlıklarını artır.

25. Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah’a karşı yardımcılar da bulamadılar.

26. Nûh dedi ki: “Yeryüzünde kafirlerden bir tek kişi bırakma.”

27. “Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarırlar ve sadece ahlâksız ve kâfir çocuklar doğururlar.”

28. “Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mümin olarak evime girene ve bütün inanmış erkek ve kadınlara mağfiret buyur. Zalimlerin de sadece helakini artır.”

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Deki: Hakikat bir takım cinnin Kur’ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi. Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur’ân dinledik.

2. O Kur’ân hidayete erdiriyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.

3. Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk.

4. Meğer bizim beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş.

5. Doğrusu biz insanları ve cinleri Allah’a karşı asla yalan söylemez sanmışız.

6. Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı.

7. Doğrusu onlar sizin zannettiğiniz gibi, zannetmişlerdi ki, Allah asla kimseyi Peygamber göndermeyecek.

8. (Cinler, dediler ki): “Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulduk.”

9. “Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor.”

10. “Doğrusu biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?”

11. Doğrusu bizler; bizden iyi olanlar da var, olmayanlar da var. Biz çeşitli yollara ayrılmışız.

12. “Doğrusu biz anladık ki, Allah’ı yerde acze düşürmemize imkân yok. Kaçmakla da O’nu asla âciz bırakamayacağız.”

13. “Doğrusu biz o hidayet rehberini dinlediğimizde ona iman ettik. Kim Rabbine inanırsa, ne hakkının eksik verilmesinden korkar, ne de kendisine kötülük edilmesinden.”

14. “Ve biz, bizlerden müslümanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Müslüman olanlar, işte onlar doğru yolu arayanlardır.”

15. Ama yoldan çıkanlar, işte onlar cehenneme odun olmuşlardır.

16. Onlar gerçekten o yol üzere dosdoğru gitselerdi, elbette kendilerine bol bir su verirdik.

17. Ki onları onunla sınayalım. Kim Rabbini anmaktan yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.

18. Mescitler kuşkusuz Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.

19. Allah’ın kulu (Hz. Peygamber) kalkmış O’na dua ederken, neredeyse (cinler) onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.

20. De ki: “Ben ancak Rabbime dua eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam”

21. De ki, “Haberiniz olsun, ben size kendiliğimden ne bir zarar verebilirim, ne de bir yol gösterebilirim.”

22. De ki, “Allah’tan beni kimse kurtaramaz ve ben O’ndan başka bir sığınacak bulamam.”

23. “Benim yapabileceğim, sadece Allah’tan size duyuru yapmak ve O’nun elçilik görevlerini yerine getirmektir.” Artık kim Allah’a ve onun elçisine baş kaldırırsa, ona içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.

24. Kendilerine vaad edilen şeyi gördükleri zaman, kimin yardımcısının en zayıf ve en az olduğunu bileceklerdir.

25. De ki: “Ben bilmem, o size vaad edilen şey yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar..”

26. O bütün gaybı bilir. Fakat gaybını hiç kimseye açmaz.

27. Ancak seçtiği elçiye açar. Çünkü onun önünden ve ardından gözetleyiciler salar.

28. Bilsin diye ki, onlar Rablerinin elçiliklerini yerine getirmişlerdir. Allah onlarda bulunan her şeyi kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey örtünen! (Peygamber)

2. Gecenin birazı hariç olmak üzere geceleyin kalk (namaz kıl).

3. Gecenin yarısında kalk, yahut yarısından biraz eksilt.

4. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’ân oku.

5. Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız (Kur’an vahyedeceğiz).

6. Çünkü gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha sağlamdır.

7. Çünkü gündüz senin için uzun bir meşguliyet vardır.

8. Rabbinin adını an ve bütün gönlünle ona yönel.

9. O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka tanrı yoktur. O halde yalnız O’nu vekil tut.

10. Başkalarının diyeceklerine sabret, güzellikle onlardan ayrıl.

11. O yalanlayıcı zevk ve refah sahiplerini bana bırak, onlara biraz mühlet ver.

12. Zira bizim yanımızda bukağılar var, bir cehennem var.

13. Boğaza duran bir yiyecek, elem verici bir azap var.

14. O gün yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecek.

15. Doğrusu biz size tanıklık edecek bir elçi gönderdik. Nitekim Firavun’a da bir elçi göndermiştik.

16. Firavun o elçiye isyan etmişti. Biz de onu ağır bir yakalayışla yakaladık.

17. Peki inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatacak o günden (kıyamet gününden) kendinizi nasıl kurtaracaksınız?

18. O günün dehşetinden gök yarılır. Allah’ın sözü kesinlikle gerçekleşmiştir.

19. İşte bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.

20. Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur’ân’dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur’ân’dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)!

2. Kalk artık uyar.

3. Sadece Rabbini yücelt.

4. Elbiseni temizle.

5. Pislikten sakın.

6. Yaptığını çok görerek başa kakma.

7. Rabbin için sabret.

8. O sûra üflendiği zaman,

9. İşte o gün pek zorlu bir gündür.

10. Kâfirler için hiç kolay değildir.

11. Tek olarak yarattığım o kimseyi bana bırak.

12. Hem ona bol servet verdim.

13. Hem göz önünde oğullar verdim.

14. Hem ona büyük imkânlar sağladım.

15. Sonra da şiddetle arzu eder ki daha da artırayım.

16. Hayır, çünkü o bizim âyetlerimize karşı bir inatçı kesildi.

17. Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.

18. Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti.

19. Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti.

20. Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti.

21. Sonra baktı.

22. Sonra kaşını çattı, surat astı.

23. Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı.

24. “Bu, dedi, başka değil öğretilegelen bir sihirdir.”

25. “Bu, sadece bir insan sözüdür.”

26. Ben onu Sekar’a (cehenneme) sokacağım.

27. Bilir misin sen, nedir o sekar?

28. Ne geriye bir şey kor, ne bırakır.

29. Durmadan derileri kavurur.

30. Üzerinde ondokuz (melek) vardır.

31. Biz o ateşin muhafızlarını hep melekler yaptık. Bunların sayılarını da ancak kâfirler için bir imtihan kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin bilgi edinsinler, iman edenlerin de imanı artsın. Kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlarla kâfirler de: “Allah bu misalle ne demek istedi?” desinler. İşte böyle, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını ancak Rabbin bilir. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.

32. Hayır, andolsun aya,

33. Döndüğü an o geceye,

34. Ve açtığı sıra o sabaha.

35. Kuşkusuz o Sekar, büyük belalardan biridir.

36. Uyarmak için insanları..

37. İçinizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimseleri..

38. Her nefis kendi kazancına bağlıdır.

39. Ancak amel defterleri sağından verilenler hariç.

40. Onlar cennettedirler, sorup dururlar.

41. Suçluların durumunu.

42. “Nedir sizi Sekar’a sokan?” diye.

43. Suçlular der ki: “Biz namaz kılanlardan değildik.”

44. “Yoksula da yedirmezdik.”

45. “Boş şeylere dalanlarla dalar giderdik.”

46. “Ceza gününü yalanlardık.”

47. “Nihayet bize ölüm gelip çattı.”

48. Artık onlara şefaatçilerin şefaatı fayda vermez.

49. Şimdi o Kur’ân’dan yüz çevirirlerken ne mazeretleri var?

50. Sanki onlar ürkmüş yaban eşekleri.

51. Arslandan kaçmaktalar.

52. Hayır, onlardan her kişi kendisine açılmış sayfalar verilmesini istiyor.

53. Yok, yok onlar ahiretten korkmuyorlar.

54. Hayır, hayır, O kur’ân kuşkusuz bir öğüttür.

55. Dileyen onu düşünür.

56. Bununla beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Koruyacak da O’dur, bağışlayacak da.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hayır, yemin ederim o kıyamet gününe.

2. Yine hayır, yemin ederim o sürekli kendini kınayan nefse.

3. İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?

4. Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.

5. Fakat insan günahı devam ettirmek ister.

6. O kıyamet günü ne zaman? diye sorar.

7. Ne zaman ki o göz şimşek çakar,

8. Ay tutulur,

9. Güneş ve ay toplanır,

10. İşte o gün insan, “kaçacak yer neresi?” der.

11. Hayır, hayır, yok bir siper.

12. O gün varılıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.

13. O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

14. Doğrusu insan kendi nefsini görür,

15. Bir takım özürler ortaya atsa da.

16. Onu hemen okumak için dilini depretme.

17. Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.

18. O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.

19. Sonra onu açıklamak da bize aittir.

20. Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da

21. Ahireti bırakıyorsunuz.

22. Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar.

23. Rabbine bakar.

24. Yüzler de var ki o gün asıktır.

25. Anlar ki kendisine belkıran (bel kemiklerini kıran belalı bir iş) yapılır.

26. Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır,

27. “Tedavi edebilecek kimdir?” denilir.

28. Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar.

29. Bacak bacağa dolaşır..

30. İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.

31. Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı.

32. Fakat yalanladı ve döndü.

33. Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.

34. Gerektir o bela sana, gerek.

35. Evet, gerektir o bela sana gerek.

36. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?

37. O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi?

38. Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi.

39. Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti.

40. Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.

2. Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.

3. Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.

4. Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.

5. Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir kadehten içerler.

6. Bir kaynak ki ondan Allah’ın kulları içerler, güzel yollar açarak akıtırlar onu.

7. O kullar adaklarını yerine getirirler ve fenalığı salgın (olan) bir günden korkarlar.

8. Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.

9. “Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.”

10. “Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız.” derler.

11. Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir.

12. Sabırlarına karşılık onlara bir cennet ve ipekten elbiseler verir.

13. Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.

14. Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur.

15. Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır.

16. Gümüşten öyle kadehler ki onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.

17. Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki, karışımı zencefildir.

18. Bu orada bir pınardır ki, adına “selsebil” derler.

19. Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır, onları görünce saçılmış inciler sanırsın.

20. Orada nereye baksan bir nimet ve pek büyük bir mülk görürsün.

21. Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir.

22. (Onlara şöyle denir): “İşte bu sizin bir mükâfatınızdı. Gayretiniz karşılığını bulmuştur.”

23. Kur’ân’ı sana kısım kısım biz indirdik biz.

24. O halde Rabbinin hüküm vermesi için sabret. Onlardan hiçbir günahkâra yahut nanköre itaat etme.

25. Sabahakşam Rabbinin ismini an.

26. Gecenin bir bölümünde de O’na secde et (akşam ve yatsı namazlarını kıl). Hem de O’nu uzun bir gece tesbih et (teheccüd namazı kıl).

27. Çünkü onlar bu dünyayı seviyorlar ve önlerindeki ağır bir günü arkaya atıyorlar.

28. Onları biz yarattık ve mafsallarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz vakit de kılıklarını değiştiririz.

29. İşte bu bir öğüttür. Dileyen Rabbine giden yolu tutar.

30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

31. Allah dilediğini rahmetine sokar. Zalimlere ise, acıklı bir azap hazırlamıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere,

2. Büküp devirenlere,

3. Yaydıkça yayanlara,

4. Seçip ayıranlara,

5. Bir öğüt bırakanlara,

6. Gerek özür için olsun, gerek uyarı için,

7. Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır.

8. Hani o yıldızlar silindiği zaman,

9. Gök yarıldığı zaman,

10. Dağlar savrulduğu zaman,

11. Elçiler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri zaman,

12. Bunlar hangi güne ertelendiler?

13. Hüküm gününe..

14. Bildin mi, nedir o hüküm günü?

15. O gün yalanlayanların vay haline!

16. Biz, öncekileri helak etmedik mi?

17. Sonra geridekileri de onlara katarız.

18. Biz suçlulara böyle yaparız.

19. O gün yalanlayanların vah haline!

20. Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?

21. Onu sağlam bir yerde oturttuk.

22. Belli bir süreye kadar.

23. Demek ki biçimlendirmişiz. Ne güzel biçimlendireniz biz.

24. O gün yalanlayanların vay haline!

25. Yeryüzünü bir tokat (toplanma yeri) yapmadık mı?

26. Gerek diriler, gerekse ölüler için.

27. Orada yüksek yüksek dağlar oturtup da size bir tatlı su sunmadık mı?

28. O gün yalanlayanların vay haline!

29. (Kıyameti yalanlayanlara şöyle denir): “Haydin gidin o yalanladığınız şeye doğru.”

30. “Haydi gidin o üç çatallı gölgeye (cehenneme).”

31. O, ne gölgelendirir, ne alevden korur.

32. O, saray gibi kıvılcımlar atar.

33. Sanki o kıvılcımlar, sarı sarı (erkek deve sürüleridir).

34. O gün yalanlayanların vay haline!

35. Bugün, konuşamıyacakları gündür.

36. Kendilerine izin de verilmez ki, özür beyan etsinler.

37. O gün yalanlayanların vay haline!

38. Bu, işte o hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık.

39. Bir hileniz varsa beni atlatın.

40. O gün yalanlayanların vay haline!

41. Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadır.

42. Canlarının çektiğinden türlü meyveler arasındadırlar.

43. (Onlara): “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için” (denir).

44. İşte biz güzel amel işleyenleri böyle mükafatlandırırız.

45. O gün yalanlayanların vay haline!

46. Yiyin, zevklenin biraz, çünkü siz suçlularsınız.

47. O gün yalanlayanların vay haline!

48. Onlara: “Rüku edin” denildiği zaman etmezler.

49. Vay haline o gün yalanlayanların!

50. Artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Birbirlerine neyi soruyorlar?

2. O büyük haberden (kıyametten) mi?

3. Ki onlar onda ayrılığa düşmektedirler.

4. Hayır, ilerde bilecekler.

5. Hayır hayır, ilerde bilecekler.

6. Biz yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?

7. Dağları da birer kazık kılmadık mı?

8. Sizleri çift çift yarattık.

9. Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

10. Geceyi bir örtü yaptık.

11. Gündüzü de bir geçim zamanı yaptık.

12. Üstünüze yedi sağlam bina (gök) çattık.

13. İçlerine ışık saçan bir kandil astık.

14. Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik.

15. Onunla taneler ve otlar çıkaralım diye.

16. Ve sarmaş dolaş bağlar bahçeler (çıkaralım diye).

17. Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir vakit olmuştur.

18. O gün Sûr’a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.

19. Gök de açılmış, kapı kapı olmuştur.

20. Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur.

21. Kuşkusuz Cehennem gözetleme yeri olmuştur.

22. Azgınlar için son varılacak yer olmuştur.

23. Orada çağlarca kalacaklardır.

24. Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey.

25. Ancak bir kaynar su ve irin (içecekler).

26. Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun.

27. Çünkü onlar hiçbir hesap ummazlardı.

28. Âyetlerimizi yalanlaya yalanlaya tam bir yalancı olmuşlardı.

29. Biz ise herşeyi sayıp bir kitaba geçirmişiz.

30. (Onlara): “Şimdi tadın (cezanızı). Artık size azabınızı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız” (denir).

31. Kuşkusuz takva sahipleri için bir kurtuluş var.

32. Bahçeler var, bağlar var.

33. Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.

34. Dopdolu kadehler var.

35. Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan.

36. (Bunlar) Rabbinden yeterli bir bağış olarak (verilir).

37. O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Rahmân’dır. Hiç kimse ondan bir hitaba mâlik olamaz.

38. O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahmân’ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler.

39. İşte bu hak gündür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.

40. Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve kâfir diyecek ki: “Ah ne olaydı, ben bir toprak olaydım.”

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara,

2. Usulcacık çekenlere,

3. Yüzüp yüzüp gidenlere,

4. Yarışıp geçenlere,

5. Derken bir iş çevirenlere kasem olsun (ki kıyamet var).

6. O gün deprem sarsar,

7. Onu ikinci bir sarsıntı izler.

8. Yürekler vardır, o gün kaygıdan hoplar.

9. Gözler kalkmaz saygıdan.

10. Diyorlar ki: “Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz?

11. “Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra ha?”

12. “Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür.” dediler.

13. Fakat o bir tek haykırıştır.

14. Bir de bakarsın hepsi meydandadır.

15. Musa’nın haberi sana geldi mi?

16. Hani Rabbi ona kutsal vaadi Tuva’da seslenmişti:

17. “Haydi, demişti, git Firavun’a, çünkü o çok azdı.”

18. De ki: İster misin arınasın?

19. Seni Rabbinin yoluna ileteyim de ondan korkasın.

20. Musa Firavun’a o büyük mucizeyi gösterdi.

21. Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.

22. Sonra koşarak dönüp gitti.

23. Derken adamlarını topladı da bağırdı:

24. “Ben sizin en yüce Rabbinizim” dedi.

25. Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.

26. Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.

27. Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.

28. Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.

29. Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.

30. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.

31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.

32. Dağlarını oturttu.

33. Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için .

34. Fakat o her şeyi bastıran büyük felaket geldiği vakit,

35. O, insanın neyin peşinde koştuğunu anladığı gün,

36. Gören kimseler için cehennem hortlatıldığı vakit,

37. Artık her kim azgınlık etmiş,

38. Ve dünya hayatını tercih etmişse,

39. Kuşkusuz onun varacağı yer cehennemdir.

40. Kim de Rabbinin divanında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden menetmiş ise,

41. Kuşkusuz onun varacağı yer cennettir.

42. Sana o kıyameti soruyorlar, ne zaman kopacak diye.

43. Sen nerde, onu anlatmak nerde?!

44. Onun son ilmi Rabbine aittir.

45. Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın.

46. Onlar o kıyameti görecekleri gün sanki dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamışa dönecekler.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. (Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü.

2. Kendisine âmâ geldi, diye.

3. Ne bilirsin, belki o temizlenecek?

4. Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek.

5. Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,

6. Sen ona yöneliyorsun.

7. Onun temizlenmemesinden sana ne?

8. Ama sana can atarak gelen,

9. Allah’tan korkarak gelmişken,

10. Sen onunla ilgilenmiyorsun.

11. Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur’ân bir öğüttür.

12. Artık dileyen onu düşünür.

13. O, değerli sahifelerdedir.

14. Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde.

15. Yazıcıların ellerindedir,

16. Değerli, iyi yazıcıların.

17. O kahrolası insan, ne nankör şey.

18. O yaratan onu hangi şeyden yarattı?

19. Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu.

20. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı.

21. Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu.

22. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir.

23. Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah’ın emrini tam yerine getirmedi,

24. Bir de o insan yiyeceğine baksın.

25. Biz o suyu bol bol döktük.

26. Sonra toprağı nasıl da yardık.

27. Bu suretle orada ekinler bitirdik.

28. Üzümler, yoncalar,

29. Zeytinlikler, hurmalıklar,

30. İri ve sık ağaçlı bahçeler,

31. Meyveler, çayırlar bitirdik.

32. Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye.

33. Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde,

34. O gün kişi kaçar, kardeşinden…

35. Anasından , babasından..

36. Eşinden ve oğullarından.

37. Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır.

38. Yüzler var ki, o gün parıl parıl,

39. Güler, sevinir.

40. Yüzler de var ki, o gün tozlanmış,

41. Onları karanlık bürümüş,

42. İşte onlardır kâfirler, haktan sapanlar.