Allah

Müslümanlar bir olan, eşi ve benzeri olmayan, doğurmamış ve doğmamış Yüce Yaratıcıya yani Allah’a inanırlar. Bu inanış, İslamiyetin en önemli ve en temel kavramıdır.

Allah, içinde bulunduğumuz zamanı ve kainatı yoktan var edendir, bu yüzden onun yokluğu düşünülemez. Kainatın yaratıcısı olan Allah’ın ilmi ve kudreti bizim anlayabileceğimiz değerlerin çok çok ötesinde olduğu için yetkinlik ve aşkınlık ifade eden, isim ve sıfatlarla nitelenen tüm övgüler bile ona yetişemeyebilir bu yüzden Allah bütün övgülere lâyıktır.

Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (sas) ve diğer tüm peygamberler eşsiz yaratıcı olan Allah’ın yüceliğini insanlara anlatmak ve nasıl ibadet edileceği konusunda insanlara yol göstermek amacıyla gönderilmiştir.

Peki bunlar gerçek mi?

Hayatımızda bir noktada kendimize bu soruları sormuş olabiliriz: Buraya nereden geldik?  Niçin buradayız? Bizi yaratan bir güç var mı yoksa evrende tesadüf eseri mi oluştuk? Öldükten sonra bize ne olacak? Ölüm sadece soğuk bir son mu yoksa öldükten sonra yeni dünyalara mı geçiş yapacağız?

Sanırım bu sorulara cevap verebilmek için ilk önce bizi yaratan bir güç var mı yok mu diye araştırmalıyız? Zaten biliyorum diyenlerse, onun gücünü ve kudretini anlamaya çalışmalı ve bu sonsuz güç karşısında kendini sorgulamalıdır.

Şunu belirtmekte fayda var ki Allah’ın varlığına inananlar için sıradan bir kum tanesi bile başlı başına bir delildir! Eğer inanmıyorsanız somut, ölçülebilir, bilimsel delillerden bazıları ise şunlardır;

– Kainat bir noktadan başlayarak yaratılmıştır, bunu başlatan sebep nedir?

Bildiğiniz gibi evrenimizin yaratılışı ile ilgili kabul gören teori Big Bang (Büyük Patlama)’dir.

Teoriyi basitçe açıklamak gerekirse içinde yaşadığımız ve sürekli genişlemeye devam eden evrenimiz ve zaman çizgisi bundan 13,8 milyar yıl önce çok çok güçlü bir patlama ile hayatına başlamıştır. Sıcaklığın 10 milyar derecenin üzerinde olduğu ilk dakikalarda atomdan daha küçük parçalar birleşerek atomları oluşturmuş ve bu süreç çoğalarak ve birleşerek zamanla devam ederek günümüzde ki evreni ve Dünya’mızda ki canlılığı oluşturmuştur. Bilimsel gözlemlerle de pek çok kez ispatlanan Big Bang Teorisi, aynı zamanda kozmik zamanın başlangıcında bir tekilliğin varlığını da zorunlu kılmaktadır!

Bu durumda artık biliyoruz ki madde ve zaman Büyük Patlama ile ortaya çıkmıştır.

Peki o halde madde ve zamanı yani evreni ortaya çıkaran sebebin bizim evrenimizdeki madde ve zamandan bağımsız olması gerekmez mi? Bir başka deyişle açıklamak gerekirse, madde ve zamanı oluşturan gücün zamandan ve mekandan bağımsız olması yani ezelden-ebede kadar var olabilen bir güç olması gerekmektedir.

Büyük Patlama (Big Bang) teorisinin daha ayrıntılı anlatımı için Big Bang / Büyük Patlama Teorisi sayfamızı ziyaret ediniz.

– Bu evrende ince bir ayar var!

Yeni araştırmalar sonucunda görüyoruz ki evrenimizin içinde yaşadığımız hayata izin verecek koşullar, ancak evrendeki fiziksel sabitlerin mevcut değerleri ile oluşabilirdi. Yani eğer evrenin yaratılmasından bugüne kadar geçerli olan çok çok ince hassas ayarlamalar olmasaydı biz var olamazdık.

Örneğin evren yaklaşık 380bin yaşındayken içeriğindeki maddelerin oranı 1010123 de bir oranında az veya fazla olsaydı bu evren bu kadar uzun bir süredir var olamaz veya yaşama elverişli olamazdı.

Başka bir örnek olarak verebileceğimiz ve bilimsel adı kozmolojik sabit (Λ) olan değer evrenimizdeki genişlemeyi ifade eder. Bildiğiniz gibi evrenimiz büyük bir patlamadan etrafa dağılan zerreler gibi genişlemektedir hatta içinde bulunan gezegen/yıldız/galaksilerin kütle çekimine karşı koyarak genişlemektedir. İşte genişlemedeki bu sabite kozmolojik sabit deriz ve eğer 10120 ‘de bir az olsaydı evren şimdiye kadar içine çökerdi.

Son bir örnek olarak verebileceğimiz kütleçekimi sabiti (G) evrende iki cisim arasındaki çekim kuvvetini bulmamıza yardım eden bir sabittir. Şayet bu sabit 1060 da bir oranında az veya fazla olsaydı evrenimiz şimdiye kadar var olamazdı.

Burada sadece üç tanesine yer verdiğimiz ve örneklerini çoğaltabileceğimiz hassas ayarların hepsinin bir arada, yani aynı sahnede bulunması imkansızlığın da ötesindedir, olasılık ile hesaplanamaz veya tasvir edilemez. Evrenimiz zamandan ve mekandan bağımsız, tüm ilimleri kendisinde barındıran Yüce Allah tarafından içinde bizim yaşamımızın oluşabileceği şekilde ince ayarlarla yoktan yaratılmıştır.

Evrendeki hassas ayarlar ile ilgili daha detaylı bilgi almak istiyorsanız lütfen Hassas Ayar Argümanı sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

– Her şey mükemmel bir uyum içinde, her şey derken?

Hemen yukarıda bahsettiğimiz Hassas Ayarlar’ın da sayesinde dünyamızda ki hayat inanılmaz bir uyum içinde sürmekte.

Yakın çevremiz diyebileceğimiz Dünya’mıza bakarsak bitkilerin, hayvanların, iklim şartlarının, tabiatın ya da kısacası her şeyin mükemmel bir uyum içinde olduğunu görebiliyoruz. Yaşantımızı etkileyen nükleer, elektromanyetik, kütle çekim gibi kuvvetlerin ya da evreni oluşturan maddelerin birbirlerine oranlarından oluşan mükemmel uyum sayesinde adına Dünya dediğimiz ve içerisinde muazzam güzellikte bir canlılığın oluştuğu bu gezegen hayat buldu.

Bizim tespit edebildiğimiz uyum oranlarından bir tanesi Altın Oran. Bir bütünü ikiye bölmenin en güzel uyumu diye kabaca tabir edebileceğimiz Altın Oran, gözlemlerimizde sıklıkla karşımıza çıkıyor.  Altın Oran uyumuna insan vücudunda, bitkilerde, hayvanlarda, galaksilerde, zaman çizgisinde kısacası her yerde görebiliyoruz.

Detaylı bilgi için lütfen Evrendeki Mükemmel Uyum sayfamızı ziyaret ediniz.

Sonuç

Şimdiye kadar okuduklarımıza bir göz atarsak, madde ve zaman (evren ve hayat) Yüce Allah tarafından bundan 13,8 milyar yıl önce yaratılmıştır.

Sürekli genişleyen evrenimizin bugüne kadar zarar görmeden ulaşabilmesinin sebebiyse çok çok ince diyebileceğimiz hassas ayarlamalar ile yaratılmış olmasıdır.

Günümüze kadar yaşayabilen evrende canlılığın mükemmel bir şekilde devam edebilmesi ise en baştan günümüze kadar geçerli olan kuvvetlerdeki mükemmel uyum sayesindedir.