Allah’ı tanımak, O’na kulluk etmek, hayatı O’nun belirlediği program dahilinde yürütmek insanın temel görevidir.

Yüce Allah insanlara akıl, zeka, fikir üretebilme, irade sahibi olma vb. gibi pek çok yetenekler vermiş, rehber olarak belirlediği insanları ilahi vahiylerle ve mucizelerle beraber görevlendirmiş ve insanı “kulluk görevini” yerine getirip getirmeme konusunda serbest bırakmıştır. Bazı insanlar bu ilahi çağrılara dikkat ederek, hayatını bu şekilde yönlendirmişse de ne yazık ki bazı insanlar Allah’a değilde şeytana uyup heva ve heveslerini ilah edinmişlerdir.

İslam’ın beş temel şartından biri olan hac, Hz.İbrahim‘den beri yerine getirilmektedir. Nitekim, Ali İmran suresinde geçen “Ona yol bulabilenlerin Beytullah’ı haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” (Ali İmran, 97. Ayet) mealindeki ayet bunu bize de tebliğ etmektedir.

Peygamberimiz “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakları hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlardan arınmış olarak hacdan) döner.” buyurmuştur. Burahi, Hac, 4.11, 1141 / Müslim, Hac, 438.1,983 / İbn Mace, Menasik, 1.II, 962 / Nesai, Menasikü’l-Hac, 4.V, 114.

Yüce Allah’a karşı kulluk görevini yapmak isteyen insanların yaptığı ilk mabet Mekke’de bulunan Kabe’dir. Kabe’nin ilk olarak ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmese de Hz. Şît’in peygamberliği sırasında Kabe’yi onardığı, Nuh tufanının ardından uzunca bir süre kumlar altında kaldığı ve nihayet Hz. İbrâhim ile oğlu Hz. İsmâil tarafından eski temelleri bulunarak yeniden inşa edildiği görüşü hakimdir.

Hz İbrahim’in “Rabbim bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster” diye dua etmesi üzerine Yüce Allah melek Cebrail vasıtasıyla onlara Hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretmiş ve “İnsanlar arasında haccı ilân et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi tavaf etsinler” (el-Hac 22/27-29) emrini vermiştir.

Çeşitli kaynaklardan ve bu ayetten insanları hac yapmak üzere Mekke’ye davet eden ilk peygamberin Hz.İbrahim olduğu anlaşılmaktadır.

İbrahim peygamber haccın menasikini (Hac ve umre sırasında yerine getirilen belirli davranışlar anlamında fıkıh terimi.) tesbit ederek Kâbe’nin her yıl ziyaret edilmesini sağlamış ve oğlu Hz. İsmâil’i orada bırakıp Filistin’e dönmüştür; o tarihten sonra gelen peygamberler ve ümmetleri de Kâbe’yi ziyaret etmişlerdir.

Hz. Muhammed’in (sas) peygamber olarak gönderildiği döneme kadar hac ibadeti devam etmiş fakat ne yazık ki uygulamasına pek çok putperest gelenekleri karışmıştır. Hz. Muhammed (sas) bu yanlış gelenekleri temizleyerek hac ibadetini Tevhid inancına uygun hale getirmiştir. Hicret’in 10. yılında 100 bini aşan sahabe ile birlikte hac ibadetini yerine getiren Hz.Peygamber (sas) doğru hac ibadetinin kaidelerini 100 bin insanın hafızasına kaydetmiş ve bu insanlarda bir daha bozulmamak üzere yazılı metinlere geçirmiştir.

Diğer ibadetlere nispetle daha teferruatlı, planlı ve sabırlı olmayı gerektiren hac ibadeti insana nefis terbiyesi, irade eğitimi ve davranışlarını disiplin altına alabilme kabiliyeti sağlar. İhrama girmek ile başlayan yasaklar, kalabalıktan kaynaklanan izdiham ve sıcağın verdiği zorluklara tahammül etme gayreti insana pek çok farklı meziyetler kazandırır. Peygamberimizin bize söylediğine göre makbul bir hac kişiyi günahlarından temizler (Buhari, Hac, 4. 11,1141). Makbul bir hac yapabilmek içinde bu ibadetin iyi çalışılması ve öğrenilmesi gerekir.

Bu kitap hazırlanırken Hanefi mezhebi esas alınmış, diğer mezheplerin farklı görüşlerine de mümkün olduğunca yer verilmiştir.
Mezhepler arasındaki farklı görüşler, gerekli hallerde müminler için bir çıkış imkanı sağlamaktadır. Bu sebeple ihtiyaç halinde diğer bir Müçtehidin İçtihadı ile hareket edilebilir.