Hicr sûresi, 99 âyet olup 87’si Medine’de, diğerleri Mekke’de inmiştir. Hicr, bir yer adıdır. 80-84. âyetlerde Hicr’den bahsedildiği için sûreye bu ad verilmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Elif. Lâm. Râ. Bunlar Kitab’ın ve apaçık bir Kur’an’ın âyetleridir

2. İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye arzu ederler.

İnkâr edenlerin zaman zaman bu arzuyu taşımalarına rağmen yine de iman etmemiş olmalarının sebebi, onların dünya menfaatlerine düşkün olmaları, kötülük ve inkârlarıyla şartlanmış bulunmalarıdır. Âyetten, kâfirlerin ahirette «Keşke dünyada iken iman etmiş olsaydık!» diye hayıflanacakları da anlaşılabilir.

3. Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!

4. Helâk ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir yazgı olmasın.

Gerek arazisini yere batırmak ve gerekse halkını yok etmek suretiyle veya başka âfetlerle helâk edilen memleketlerin hiçbiri, körükörüne, tesadüfî olarak helâk edilmiş değildir. Allah tarafından tayin ve takdir edilip levh-i mahfuz’da yazılmış şaşmaz, unutulmaz ve gaflet edilmez bir yazı gereğince helâk olmuşlardır. Demek ki, devlet ve milletlerin de fertler gibi takdir edilmiş belli ömürleri vardır. Fertler doğduğu, geliştiği, ihtiyarladığı nihayet öldüğü gibi, devletler de kurulur, gelişir ve nihayet Allah’ın takdir ettiği gün gelince yıkılıp tarihe karışırlar. Fertler gibi bunların da bazıları uzun ömürlü, bazıları ise kısa ömürlü olur.

5. Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez

6. Dediler ki: «Ey kendisine Kur’an indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun!»

7. «Eğer doğru söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin.»

Eski Araplar şairin cinden ilham aldığına inanırlardı. Resûlullah, belâğat ve fesahat bakımından şiirden ve edebî nesirden daha üstün bir kitap getirdiği için ona «mecnun şair» dediler.

8. Biz melekleri ancak hak ile indiririz. O zaman onlara mühlet verilmez

9. Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

Bu âyet açıkça göstermektedir ki, Kur’an-ı Kerim Allah’ın koruması altındadır ve kaybolmaksızın, en ufak bir tahrife uğramaksızın kıyamete kadar aslını muhafaza edecektir.

10. Andolsun, senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik

11. Onlara bir peygamber gelmeyedursun, hemen onunla alay ederlerdi

12. İşte böylece biz onu, (inkârcılığı) suçluların kalplerine sokarız

13. Öncekilerin başına gelenlerden ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur’an’a) inanmıyorlar

14, 15. Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de «Gözlerimiz boyandı, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır» derler

16. Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik.

Burç, aslında yüksek köşk demektir. Gökyüzünde özel bir şekilde toplanmış olan birtakım yıldızlar kümesine de bu manada burç denilir. Bu kümelerin meşhurları oniki tane olmakla beraber, âyet-i kerimede «burûc» kelimesi, nekre ve çoğul olarak zikredildiğine göre, gökyüzünde daha keşfedilmemiş bir çok yıldız kümelerinin var olduğuna işaret edilmektedir.

17. Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk

18. Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür

19. Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik

20. Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık

21. Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz

22. Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.

Âyette rüzgârın bir aşılayıcı olarak gönderildiği ifade edilmektedir ki, bugün ilim, yağmurun yağmasında rüzgârın büyük rol oynadığını; aynı zamanda bitkiler üzerinden eserken, onların erkek tohumlarını dişi tohumlarının üzerine kondurmak suretiyle onları aşıladığını isbat etmektedir. Bu âyette ayrıca, gökten inen suların yer katmanlarında stok edildiği ve buralardan insanlığın ihtiyacı karşılandığı ifade edilmektedir.

23. Şüphesiz biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve her şeye biz vâris oluruz

24. Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz

25. Şüphesiz Rabbin onları (kıyamette) toplayacaktır. Çünkü O, hakîmdir, alîmdir

26. Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık

27. Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık

28. Hani Rabbin meleklere demişti ki: «Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.»

29. «Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!»

30. Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler

31. Fakat İblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı

32. (Allah:) Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayışının sebebi nedir? dedi

33. (İblis:) Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim, dedi

34. Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun!

35. Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!

36. (İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi

37, 38. Allah: Sen bilinen bir vakte kadar kendilerine mühlet verilenlerdensin, buyurdu

39. (İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!

40. Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna

41. (Allah) şöyle buyurdu: «İşte bana varan dosdoğru yol budur.»

42. «Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.»

43. Muhakkak cehennem, onların hepsine vâdolunan yerdir

44. Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.

Cehennemin yedi kapısından maksat bazı tefsirlere göre yedi tabakadır. «Cüz’ün maksûm» da o kapılardan girerek yerlerini alacak olan guruplardır. Bazı rivayetlere göre bu tabakalardan ilki olan Hâviye, günahkâr müminler için, ikincisi Sakar, yahudiler için, üçüncüsü Sa’îr hıristiyanlar için, dördüncüsü Cahîm Sâbie için, beşincisi Lezâ ateşperestler için, altıncısı Hutame putperestler için ve pek çok adlarla anılan yedincisi münafıklar içindir.

45. (Allah’ın azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar

46. «Oraya emniyet ve selâmetle girin» (denilir, onlara)

47. Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.

Allah Teâlâ, dünyada birbirinden incinmiş ve birbirine kin beslemiş olan müminlerin kalplerinden o kini çıkaracak ve müminler, kardeş olarak sohbet edeceklerdir.

48. Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır

49. (Resûlüm!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver

50. Benim azabımın elem verici bir azap olduğunu da bildir

51. Onlara İbrahim’in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver

52. Onun yanına girdikleri zaman, «selam» dediler. (İbrahim:) Biz sizden çekiniyoruz, dedi

53. Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz

54. (İbrahim:) Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni ne ile müjdeliyorsunuz? dedi

55. Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! dediler

56. (İbrahim:) dedi ki: Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?

57. «Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?» dedi.

Hz. İbrahim, onların Allah tarafından gönderilmiş melekler olduklarını anlayınca, böyle bir melek cemaatinin sadece bir müjde için gelmiş olmayacağını, daha başka mühim vazifelerinin de olabileceğini tahmin ederek bu soruyu sordu.

58. Dediler ki: «Biz, suçlu bir topluma (onları helâk etmeye) gönderildik.»

59. «Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız.»

60. «(Fakat Lût’un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik.»

61, 62. Elçiler Lût âilesine gelince, Lût onlara: «Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz» dedi

63. Dediler ki: «Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helâkı) getirdik

64. Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz

65. Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın, istenen yere gidin.»

66. Ona (Lût’a) şu hükmümüzü vahyettik: «Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır.»

67. Şehir halkı, birbirlerini kutlayarak, (meleklerin yanına) geldiler.

Çünkü genç erkekler sûretinde gelen melekler onların eşcinsellikten doğan kötü arzularını uyandırmıştı.

68, 69. (Lût) onlara «Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın; Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin!» dedi

70. «Biz seni, elâlemin işine karışmaktan men etmemiş miydik?» dediler

71. (Lût:) İşte kızlarım! (Düşündüğünüzü) yapacaksanız (onlarla evlenin), dedi

72. (Resûlüm!) Hayatın hakkı için onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı

73. Güneş doğarken onları o korkunç ses yakaladı

74. Böylece ülkelerinin üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

Lût kavmi, homoseksüellik gibi kötü bir günahı işledikleri için Allah Teâlâ, onlara önce korkunç bir ses duyurmuş, sonra memleketlerinin altını üstüne getirmiş, daha sonra da üzerlerine taş yağdırmıştır ki, bir milletin yok olup tarih sahnesinden silinmesi için bundan daha şiddetli felâket olamaz.

75. İşte bunda ibret alanlar için işaretler vardır

76. Onlar hâla gözler önünde duran bir yol üzerindedirler

77. Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır

78. Eyke halkı da gerçekten zalim idiler.

Âyette sözü edilen Eyke, sık ormanlık demektir. Şuayb Peygamber ve kavminin oturduğu ülke ormanlık olduğu için onlara Eyke halkı denilmiştir.

79. Biz onlardan da intikam aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir

80. Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.

Hicr, Salih Peygamber’in kavminin yaşadığı bölgenin adıdır. Burada yaşamış olan halk Semûd kavmi diye anılmıştır.

81. Biz onlara mucizelerimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.

82. Onlar, dağlardan emniyet içinde kalacakları evler oyarlardı

83. Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç ses yakaladı

84. Kazanmakta oldukları şeyler onlardan hiçbir zararı savmadı

85. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et

86. Şüphesiz Rabbin hakkıyla yaratan pek iyi bilendir

87. Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve yüce Kur’an’ı verdik.

Resûlullah’dan rivayet edilen bir hadise göre bu yedi âyet, namazların her rek’atında tekrar edilen Fâtiha sûresi’dir.

88. Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol

89. De ki: Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım

90. Nitekim biz, komplo kuranlara (azabı) indirmişizdir

91. Onlar, Kur’an’ı tutarsız parçalar olarak nitelendirenlere gelince,

92, 93. Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz

94. Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!

91-94. âyetlerde de görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim’in bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayanlardan Allah «müşrikler» diye söz ediyor. Bakara sûresi

85. âyetinde Kur’an’ın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayanların cezasının dünyada rüsvaylık, ahirette de en şiddetli azabı çekme olduğu bildiriliyor. Nisâ sûresi 150. ve 151. âyetlerinde ise Allah’la peygamberleri birbirinden ayıran ve «Bir kısmına inanırız, bir kısmına da inanmayız» diyenlerin gerçek anlamda kâfir oldukları vurgulanıyor.

95. (Seninle) alay edenlere karşı biz sana yeteriz

96. Onlar Allah ile beraber başka bir tanrı edinenlerdir. (Kimin doğru olduğunu) yakında bilecekler!

97. Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz

98. Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!

99. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!