1. Cemaatle Kılınan Namazın Önemi
İslâm, gündelik hayatta birlikte hareket etmenin, gönül birliği içinde olmanın önemini ısrarla vurgular. Ayrılığa düşmekten kaçınılmasını ister, buna uyulmadığı takdirde doğacak kötü sonuçları hatırlatır. Bu prensip, ibadet hayatı için ve özellikle namaz için de geçerlidir. Beş vakit namaz, vitir namazı ve sünnet namazlar tek başına veya cemaat halinde kılınabilir. Cuma, bayram ve cenaze namazları ise cemaatle kılınır. Cemaatle kılınan namazın önemi ise oldukça fazladır.
Cemaatle namaza,
“Namazı kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin” (Bakara, 2/43) anlamındaki ayet ile işaret edilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.), farz olmasından itibaren beş vakit namazı sürekli kendisi kıldırmış, Müslümanları namazları cemaatle kılmaya teşvik etmiştir. Konu ile ilgili hadislerden bazıları şöyledir:
“Kişinin cemaat ile kıldığı namaz, evinde veya çarşıda kıldığı namazdan 25 derece (bir başka rivayette 27 derece bk. Müslim, “Mesâcid”, 249; Buhâri, Ezân, 30) “daha faziletlidir. Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır, sırf namaz kılmak için camiye gelirse camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir ve bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua ederler. Kimseye eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı sürece; ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye dua ederler” (Ebu Dâvûd, Salât, 49, I, 378)
“Kişinin bir başka kişi ile birlikte kıldığı namaz, tek başına kıldığı namazdan, iki kişi ile birlikte kıldığı namaz bir kişi ile birlikte kıldığı namazdan daha sevaptır. Cemaat ne kadar çok olursa bu namaz Allah’a o nispette sevimlidir” (Ebu Dâvûd, Salât, 47)
“Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış gibi sevap alır. Kim yatsı ve sabah namazını cemaatle kılarsa, bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır.” (Ebu Davûd, Salât, 48; Buhâri, Ezân, 34; Müslim, Mesâcid, 260)
“Karanlıkta mescitlere gidenleri kıyamet günü tam bir nur ile müjdele.” (Ebu Dâvad, Salât, 50, 1, 379)
“Üç kişi bir köyde veya sahrada bulunur ve cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara hakim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer.” (Ebu Dâvûd, Salât, 47)
Cemaatle namaz, sosyal dayanışma ve yardımlaşma sağlayan bir ibadettir; İslam’ın şiarı ve sembolü, camilerin manevî imarıdır.
İki veya daha fazla müslüman, beş vakit namazı camide cemaatle kılabileceği gibi evde, iş yerinde, temiz olan her mekânda da kılabilir. Evde de olsa cemaatle kılınan namazlar, tek başına kılınan namazlardan daha sevaptır.
2. Cemaatle Namaz Kılmanın Hükmü
Farz namazları cemaatle kılmanın, Peygamberin emri, imanın alâmeti, İslâm’ın şiarı ve sembolü olduğu konusunda ittifak bulunmakla birlikte İslâm bilginleri, farklı hadislerin varlığına dayanarak bu konuda değişik hükümler vermişlerdir.
Cemaatle namaz kılmanın önemine dair hadislerden (Mesela bk. Ebu Dâvûd, Salât, 47-51, IV, 371-381) hareketle Hanbelî bilginler, cemaatle namaz kılmanın erkekler için “farz-ı ayn”, Şafiî bilginler, “farz-ı kifâye”, Hanefî ve Malikî bilginler ise “sünnet-i müekkede” olduğu içtihadında bulunmuşlardır.
Şu hadisler, namazı camilerde cemaatle kılmanın farz olmadığına delalet eder:
“Ezan okunan camilerde namaz kılmak sünen-i hüdâdandır.” (Müslim, Mesâcid, 256, I, 453)
“Nerede namaz vakti girerse orada namazı kıl, orası mescittir.” (Müslim, Mesâcid, 1, I, 370)
“Yeryüzü benim için temiz ve mescit kılındı.” (Müslim, Mesâcid, 5, I, 371)
Cemaatle namazın fazileti her ne kadar bir kişiyle de olabilir ve hane halkıyla dahi cemaatle namaz kılınabilirse de bu, camiye çıkmanın ve daha kalabalık bir cemaatte bulunmanın sevabına denk olmaz. Farz namazların cami ve mescitlerde cemaatle kılınışı, İslâm dininin bir sembolü ve şiarı olduğu için bunun bütünüyle terk edilmesi caiz görülemez. Bu sebeple namazların cemaatle kılınması önem arz etmektedir. Ancak şu mazeretlerin bulunması hâlinde cemaate iştirak edilmeyebilir:
1. Hastalık. Özellikle grip, nezle ve benzeri bulaşıcı hastalığa yakalananlar cemaate gelmezler. Hasta bakıcılar ile engelliler ve ileri derecede yaşlılar da cemaate katılmayabilirler.
2. Kokulu bir şey yiyip içmek. Peygamberimiz (s.a.s.);
“Soğan veya sarımsak yiyen kimse bizden (veya mescidimizden) uzak dursun ve evinde otursun” (Müslim, Mesâcid, 73; Buhâri, Ezân, 160) buyurmuştur.
3. Korku. Mescide gittiği takdirde malına, canına veya namusuna bir zarar gelmesinden korkan kimse cemaate gitmeyebilir.
4. Olumsuz hava şartları. İnsanı sıkıntıya sokacak derecede yağmur, çamur, şiddetli soğuk, kar, ayaz, şiddetli sıcak, zifiri karanlık ve geceleyin şiddetli rüzgar gibi hava şartları, vakit namazlarına olduğu gibi cuma namazına katılmamak için de birer mazerettir.
5. Yoğun meşguliyet. Işinin başından ayrılamayacak derecede yoğun bir işte çalışan ve görev yapan kimseler cemaate katılmayabilirler.
3. Kadınların Cemaate Katılmaları
Kadınlar da namazlarını cemaatle kılarlarsa sevap kazanırlar. Cemaatle namaz kılmanın önemi bölümünde zikrettiğimiz hadislerde kadın erkek arasında bir ayrım yapılmamıştır. Nitekim Peygamberimizin zamanında kadınlar da Cuma, bayram ve vakit namazları için camiye gitmişlerdir.
Peygamberimizin eşi Hz. Âişe;
“Mü’min kadınlar, giysilerine bürünüp başlarını örterek sabah namazını Peygamberle beraber (camide) kılarlar, sonra evlerine dönerler, Resûlullah, namazı alacakaranlıkta kıldığı, için tanınmazlardı” (Müslim, Mesâcid, 230-232) demiştir.
Peygamberimiz,
“Camiye gitmek istediklerinde kadınlarınıza engel olmayın” (Müslim, Mesâcid, 135-36, I, 327) anlamındaki hadisi ve benzerleri (mesela bk. Ebu Dâvûd, Salât, 53, I, 382-382) ile ashabına kadınların camiye gelmelerine engel olmamalarını tavsiye etmiştir.
Hatta Peygamberimiz (s.a.s.), kadınların gece namazlarında bile camiye gitmelerine engel olunmamasını istemiş ve bu bağlamda,
“Kadınların, gece namazlarına gitmelerine engel olmayın” (Müslim, Salât, 138, I 327) buyurmuştur.
Anlamlarını verdiğimiz hadisler ve benzerlerinden (bk. Abdürrazzak, III, 146-152) “kadın, beş vakit namazı camide kılar” hükmünü de çıkartamıyoruz. Çünkü Peygamberimizin, kadınların beş vakit namazı evde kılmalarını tavsiye eden hadisleri de vardır. Mesela,
“Kadınlar cemaate katılmak istedikleri zaman, koku sürünmesinler” (Müslim, Salât, 141-142) anlamındaki hadis ve benzerleri; kadınların, erkekler gibi beş vakit namazı camide kılma yükümlülüklerinin olmadığını göstermektedir.
Camiler; birer yaygın eğitim, öğretim, bilinçlenme, dinî duyguları güçlendirme ve sosyalleşme mekânlarıdır. Bu itibarla vakit namazlarını kılmak veya en azından camilerde yapılan vaazları dinlemek, mevlit ve benzeri merasimleri izlemek için kadınların camilere gitmeleri, hem dini bilgi edinmelerini hem de psikolojik açıdan rahatlamalarını, diğer müslüman hanımlarla kaynaşmalarını ve cemaat şuuru kazanmalarını sağlayacaktır.
4. Camilerde Saf Düzeni
İmama uyacak kişi sadece bir erkek kişi ise imamın sağına durur. Soluna ve arkasına durmak sünnete aykırı olduğu için mekruhtur.
İmama uyanlar birden çok iseler imamın arkasına dururlar.
İmama uyacak kişi tek kadın ise imamın arkasına durur.
Camide Peygamberimiz (s.a.s.), saf düzenini en öne erkekler, onun arkasına ergenlik çağına gelmeyen erkek çocukları, onların arkasına da kadınlar olacak şekilde düzenlemiştir.
Erkekler açısından safların en faziletli olanı, ön saflar; kadınlar açısından ise arka saflardır. Peygamberimiz (s.a.s.);
“Erkeklerin saflarının sevabı çok olanı ilk saflar, sevabı az olanı ise arka saflardır. Kadınların saflarının sevabı çok olanı arka saflar, az olanı ön saflardır” (Müslim, Salât, 132) buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.s.), hem cemaatin faziletini hem de erkekler açısından ilk safın sevabını şöyle açıklamıştır;
“İnsanlar ezan okumanın ve ilk safta yer almanın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi.” (Müslim, Salât, 129; Buhârî, Ezân, 9, 32)
Kadınların camilerde arka saflarda yer almaları, onların aşağılanması ve ikinci sınıf konumuna indirgenmesi anlamına gelmez. Sadece herkesin anlayabileceği tabii, fıtrî birtakım sebepler yüzünden kadınların arka saflarda durmaları önerilmiştir. Bu şekildeki saf düzeni hem kendilerinin, hem de camideki erkek cemaatin daha huşû ve sükûn içinde namaz kılmaları için oldukça yerinde bir uygulamadır.
Hanefîlere göre, cemaatle kılınan namazda bir kadının erkeklerin hizasında durarak namaz kılması halinde, kadının iki yanındaki birer erkek ile kadının tam arkasındaki bir erkeğin namazı bozulur.
Şafiîlere göre kadının erkeklerin hizasında namaza durması, erkeğin namazına zarar vermez.
VAKTİNDE KILINMAYAN NAMAZLAR
Bir namazı vaktinde kılmaya eda, vakti çıktıktan sonra kılmaya ise kaza denir.
Bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal yüzünden bilerek namazı vaktinde kılmamak büyük günahtır.
Düşman korkusu gibi meşru bir mazeret veya uyku ve unutma gibi irade dışı bir sebeple namazın kazaya kalması günah değildir.
1. Mazeret Sebebiyle Kılınamayan Namazların Kazası
Peygamberimiz (s.a.s.), mazeret sebebiyle kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmiştir. Mesela Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamış; bunun üzerine;
“Bizi orta namazdan / ikindi namazından alıkoydular. Allah, onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun” (Müslim, Mesâcid, 206; bk. Buhârî, Cihad, 98; Tirmizî, Tefsîr, Sure 2, 31; Ebu Dâvûd, Salât, 5, I, 287) diye beddua etmiş ve ikindi namazını daha sonra kaza etmiştir (bk. Müslim, Mesâcid, 205). Aynca Hayber’in fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında gece uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını, güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim, Mesâcid, 309).
Uyku sebebiyle namazı kılamadıklarından şikâyet eden ashaba;
“Uyuya kalmada ihmal yoktur. İhmal ancak diğer namaz vakti girinceye kadar namazı kılmamaktır. Kim uyuyup kalır da namazı vaktinde kılamazsa hatırladığı zaman onu kılsın.” (Müslim, “Mesâcid”, 311; Ebu Dâvûd, “Salât”, 11) buyurmuşlardır.
Namazı kasıt olmaksızın uyuya kaldığı, unuttuğu veya gafleti veya başka bir sebeple kılamazsa müslüman, bu namazı hatırlayınca kaza eder. Konu ile ilgili hadisler şöyledir:
“Bir kimse namazı unutur veya uyuyup kalır (zamanında kılamazsa) bunun kefareti o namazı hatırladığı zaman kılmaktır” (Müslim, “Mesâcid”, 315).
“Birinin uyuya kalır veya gaflet edip namazı vaktinde kılamazsa o namazı hatırladıgı zaman kılsın. Yüce Allah `beni anmak için namaz kıl’ (Tâhâ, 20/14) buyurmaktadır.” (Müslim, “Mesâcid”, 316).
“Namazı unutan kimse onu hatırladığı zaman kılsın. Yüce Allah ‘beni anmak için namaz kıl’ (Taha, 20/14) buyurmaktadır.” (Müslim, “Mesâcid”, 309; bk. Buharî, “Mevâkîtü’s-Salâti”, 36)
Bu hadisler, vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi gerektiğini açıkça ifade etmektedir.
2. Mazeretsiz Olarak Kılınamayan Namazların Kazası
Düşman korkusu veya unutma veya uyuyup kalma gibi meşru bir mazeret olmaksızın terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir ayet ve hadis bulunmamaktadır. Zira Hz. Peygamberin veya bir mü’minin prensipte bilerek farz namazları terk etmesi düşünülemez. Ancak Hz. Peygamberin bir mazerete binaen vaktinde kılınamayan namazları kaza etmesi ve bu yönde tavsiyede bulunması mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilebileceğinin de göstergesidir. Çünkü mazeret sebebiyle kılınamayan namazlar kaza edildiğine göre, bilerek kılınamayan namazların evleviyetle kaza edilmesi gerekir.
Bir mazeret sebebiyle veya irade dışı bir sebeple vaktinde kılınamayan namazlar kaza edilince sorumluluk kalkar. Mazeretsiz olarak vaktinde kılınmayan namazların kaza edilmesiyle sorumluluk kalkmaz, aynca tövbe edilmesi gerekir.
Vaktinde kılınamayan farz namazların kazası farz, vitir namazlarının kazası ise vaciptir.
Namaz, kişinin zimmetine nasıl terettüp ederse, o şekliyle eda veya kaza edilir. Yolculukta iken namazı kazaya kalan kişi, evine döndükten sonra da olsa, dört rekât olan farzları iki rekât olarak kaza eder. Mukim iken namazı kazaya kalan kişi de, yolculukta kaza edecek ise bu namazı tam olarak kaza eder.
Şafiîlere göre seferi olan kimse mukim iken kazaya kalmış da olsa dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kaza eder. Seferde kazaya kalan namaz da, ikamet hâlinde kaza edilince dört rekât olarak kılınır. Çünkü kısaltmanın sebebi olan yolculuk kalkmıştır.
Namazlar kaza edilirken gizli okunacak namazda kıraat gizli okunur. Açıktan okunacak namazı imam kıldırırsa açıktan okur; tek başına kılınırsa açık veya gizli okunabilir.
3. Sünnet Namazların Kazası
Sünnet namazlardan sadece sabah, öğle ve Cuma namazlarının sünnetleri farzdan önce kılınamamış ise kaza edilir. Sabah namazının farzı vaktinde kılınmamışsa, o günün öğle namazı vaktinden önce farz ile birlikte kaza edilir. Eğer namaz öğleden sonraya kalmış ise artık sünneti kaza edilmez, sadece farzı kaza edilir. Öğle ve Cuma namazının ilk sünneti cemaatle farza yetişmek için terk edilmiş ise, farzdan sonra kaza edilebilir.
Kazaya kalan öğlenin ilk sünneti, farzdan hemen sonra, son sünnetten önce kaza edileceği gibi son sünnetten sonra da kaza edilebilir.
Başlandıktan sonra tamamlanmadan yarıda kesilen veya bozulan nafile namazlar da kaza edilir.
4. Tertip Sahibinin Kaza Namazı
Altı vakit veya daha fazla namazı kazaya kalmamış tertip sahibi bir kimsenin, kaza namazı ile vakit namazı arasında sıraya uyması gerekir. Mesela sabah namazı vaktinde uyuyup kalsa sabah namazını öğle namazından önce kaza etmesi gerekir.
Tertip sahibi olmayan kimse, kılamadığı namazını kaza etmeden vakit namazını kılabilir.
Kazaya kalan namazların sayısının altı vakit ve daha fazla olması, vaktin hem kaza hem de vakit namazı kılmaya yetmeyecek kadar sıkışık ve dar olması durumunda tertip düşer. Tertip düştükten sonra, kaza için belirli bir vakit kalmaz; mekruh vakitler dışında kaza namazı her zaman kılınabilir.
Kaza namazı ile meşgul olmak, revatip sünnetler hariç diğer nafile namaz kılmaktan önemli ve önceliklidir.
Üzerinde çok sayıda kaza namazı bulunan kimse, namazları kaza ederken ilk kılamadığı namaza da son kılamadığı namaza da niyet edebilir.