Adını, saf tutmuş meleklere işaret eden ilk âyetten alan ve kâinattaki güçlerden söz eden bu sûre, Mekke’de inmiştir, 182 âyettir. İlk üç âyette, saf tutmuş meleklere, bulutları sevk ve idare eden güce, zikri yapan dile yahut insana yemin edilerek Allah’ın bir olduğu gerçeği ortaya konmuştur.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara yemin ederim ki, ilâhınız birdir.

Burada «saf saf dizilenler, toplayıp sürenler ve zikir okuyanlar»ın melekler olduğu söylenmiştir. Ayrıca bunların gök cisimleri, ruhlar, kudsî cevherler, Kur’an âyetleri, âlimler ve gaziler olduğunu söyleyenler de vardır.

5. O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir.

Yıl boyunca güneş farklı yerlerden doğduğu için «doğular» denilmiştir.

6. Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik

7. Ve (gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk

8. Onlar, artık mele-i a’lâ’ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar

9. Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır

10. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder

11. Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık

12. Hayır, sen şaşıyorsun. Halbuki onlar alay ediyorlar

13. Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar

14. Bir mucize görseler alay ederler

15. Bu ancak açık bir büyüdür, derler.

Bu sözü ayın ikiye ayrılması mucizesi gerçekleştiği zaman söylemişlerdi.

16. «Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?»

17. «İlk atalarımızda mı (diriltilecek)?»

18. De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak (diriltileceksiniz)

19. O (diriltme) korkunç bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa bakacaklar.

Buradaki korkunç ses ikinci Sûr’un üfürülüşüdür.

20. (Durumu gören kâfirler:) Eyvah bize! Bu ceza günüdür, derler

21. İşte bu, yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür

22, 23, 24. (Allah, meleklerine emreder:) Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve Allah’tan başka tapmış oldukları putlarını toplayın. Onlara cehennemin yolunu gösterin. Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler!

25. Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?

26. Evet, onlar o gün zilletle boyun eğeceklerdir

27. (İşte bu duruma düştükleri vakit) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelir, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar

28. (Uyanlar, uydukları adamlara:) Siz bize sağdan gelirdiniz (sûreti haktan görünürdünüz) derler

29, 30. (Ötekiler de:) «Bilâkis, derler, siz inanan kimseler değildiniz. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yok. Fakat siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.»

31. «Onun için Rabbimizin hükmü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) mutlaka tadacağız.»

32. «Biz sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık.»

33. Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar

34. İşte biz, suçlulara böyle yaparız

35. Çünkü onlara: Allah’tan başka tanrı yoktur, denildiği zaman kibirle direnirlerdi

36. «Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?» derlerdi.

Kâfirlerin «mecnun, şair» dedikleri zât, Hz. Muhammed idi. Ona uyup putları bırakmak kendilerine zor geldiği için böyle diyorlardı.

37. Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı

38. Kuşkusuz siz acı azabı tadacaksınız

39. Çekeceğiniz ceza yapmakta olduğunuzdan başka bir şeyin cezası değildir

40. (Bu azaptan) Ancak Allah’ın hâlis kulları istisnâ edilecek

41, 42, 43, 44. Bunlar için bilinen bir rızık, türlü meyveler vardır. Naîm cennetlerinde karşılıklı koltuklar üzerine kurulmuş oldukları halde kendilerine ikram edilir

45. Onlara pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır

46. Berraktır, içenlere lezzet verir

47. O içkide ne sersemletme vardır ne de onunla sarhoş olurlar

48. Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır

49. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır

50. İşte o zaman, birbirlerine dönerek (dünyadaki hallerini) soracaklar

51. İçlerinden biri: «Benim, bir arkadaşım vardı» der.

Rivayete göre bu zâtın arkadaşı, öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden birisiydi. Bazı müfessirlere göre bu arkadaştan maksat şeytandır. Bazılarına göre de, Sûre-i Kehf’de 32. âyette geçen iki kişidir.

52, 53. Derdi ki: Sen de (dirilmeye) inananlardan mısın? Biz ölüp kemik, sonra da toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?

54, 55. (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü

56, 57. «Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum» dedi

58, 59, 60, 61. Birinci ölümümüz hariç, bir daha biz ölmeyecek ve bir daha azap görmeyecek değil miyiz? Şüphesiz bu, büyük kurtuluştur. Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsın

62, 63. Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık.

Dünyada kâfirler bunu inkâr ettiler. Ateşin içinde ağaç olur mu? dediler. Cehennemde biten ağaç sözü geçince: Ateş, ağacı yakarken cehennemde nasıl ağaç olur? diye alay etmişlerdi. Bu bakımdan bu söz onlar için bir imtihan oldu. Bu sözden kasdedilen manayı anlamadıklarından iyice küfre düştüler. Allah’ın, isterse, cehennemin yakmayacağı bir ağaç yaratabileceğini düşünemediler.

64. Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır

65. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir

66. (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar

67. Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır

68. Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır

69, 70. Kuşkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peşlerinden koşup gittiler

71. Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu dalâlete düştü

72. Kuşkusuz, biz onlara uyarıcılar göndermiştik

73. Uyarılanların âkıbetinin ne olduğuna bir bak!

74. Allah’ın ihlâslı kulları müstesna.

Bu âyetten sonra gelen âyetlerde Hz. Nuh ile kavminin kıssası anlatılır.

75. Andolsun, Nuh bize yalvarıp yakardı. Biz de duayı ne güzel kabul ederiz!

Hz. Nuh: Rabbim! Ben mağlup durumdayım, bana yardım et! diye dua etmiş, Allah da duasını kabul buyurarak kavmini suda boğmak suretiyle helâk etmişti.

76. Kendisini ve ailesini büyük felâketten kurtardık

77. Biz yalnız Nuh’un soyunu kalıcı kıldık.

Hz. Nuh’un soyunun dışındakilerin hepsi helâk edilmiş ve Nuh tufanından sonra yeryüzündeki insanların nesli Hz. Nuh’tan gelmiştir.

78. Sonradan gelenler içinde ona iyi bir nam bıraktık

79. Bütün âlemlerde Nuh’a selam olsun!

80. İşte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız

81. Zira o, bizim inanmış kullarımızdan idi

82. Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.

Bu âyetten sonra Hz. İbrahim’in kıssasından bir safha anlatılmış semâvî dinler ile gönderilen peygamberlerin hepsinin birbirini tasvip ve tasdik ettiği vurgulanmıştır.

83. Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh’un) milletinden idi.

Aralarında uzun asırlar geçmesine rağmen, dinin esaslarında Hz. İbrahim Nuh’a bağlı idi.

84. Çünkü Rabbine kalb-i selîm ile geldi

85. Hani o, babasına ve kavmine: Siz kime kulluk ediyorsunuz? demişti

86. «Allah’tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?»

87. «O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?»

Hz. İbrahim’in kavmi, yıldızlara bakar, onlarla kâhinlik yaparlardı. Bir bayram günü İbrahim’e kendileriyle beraber bayram yerine gelmesini söylediler.

88. Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı

89. Ben hastayım, dedi

90. Ona arkalarını dönüp gittiler

91, 92. Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce:) Yemiyor musunuz? Neden konuşmuyorsunuz? dedi

93. Bunun üzerine, yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp geçirdi.)

94. (Putperestler) koşarak İbrahim’e geldiler.

Neden putları kırdığını sordular.

95, 96. İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı, dedi

97. Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler

98. Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık

99, 100. (Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.

Böylece Hz. İbrahim küfür diyarından hicret ederek Şam’a gitti.

101. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik

102. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.

102-111. âyetlerde Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmesi anlatılır. Bu kıssa bir imtihandır. Bu imtihan, peygamber olan baba ile oğlu arasında cereyan etmiştir. Şöyle ki, Hz. İbrahim’in iki oğlu vardı: İsmail ve İshak. Kur’an-ı Kerim’de kurban edilecek çocuğun isminden söz edilmez. Ama tefsircilerin kanaatine göre bu, İsmail’dir. Zira olay göçten hemen sonra olmuştur ki, o zaman İsmail vardı. Ayrıca olay Mekke’de geçmiştir. Mekke’ye gelen de İsmail’dir. İbrahim (a.s.) gece rüyasında, birisinin kendisine, «Allah sana oğlunu boğazlamanı emrediyor» dediğini duymuş, sabah olunca bunun şeytandan mı, Rahmân’dan mı olduğu hususunda tereddüt etmiş, üç gece rüyayı üst üste görünce bunun Allah’tan olduğunu anlamıştır.

103, 104, 105, 106. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik

107, 108, 109, 110, 111. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim’e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.

Son Peygamber’in ümmeti ona salâtü selam okurken Hz. İbrahim’i de anar, onu hayırla yâdederler.

112, 113. Sâlihlerden bir peygamber olarak O’na (İbrahim’e) İshak’ı müjdeledik. Kendisini ve İshak’ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.

Bu cümleden olmak üzere İbrahim’e çok evlât verilmiş, İshak’ın neslinden, Hz. Ya’kub’dan başlamak üzere bir çok peygamberler gelmiştir. İkisinin neslinden iyilerin yanısıra kötülerin de çıkması, soy ve ırkın hidayet ve dalâlette rolü olmadığını gösterir.

114. Andolsun biz Musa’ya da Harun’a da nimetler verdik

115. Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık

116. Kendilerine yardım ettik de galip gelen onlar oldu

117. Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat’ı) verdik

118. Her ikisini de doğru yola ilettik

119, 120. Sonra gelenler içinde, Musa ve Harun’a selam olsun, diye (iyi bir nam) bıraktık

121. Doğrusu biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız

122. Şüphesiz, ikisi de mümin kullarımızdandı

123. İlyas da şüphe yok ki, peygamberlerdendi

124, 125, 126. (İlyas) milletine: (Allah’a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız? demişti.

Ba’l, Şam’da Bek adındaki şehir halkının taptığı altın putun adı idi. Şimdi buraya Ba’lebek denmektedir.

127, 128. Bunun üzerine İlyas’ı yalanladılar. Onun için Allah’ın ihlâslı kulları müstesna; onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir

129, 130. Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık, «İlyas’a selâm!» dedik

131. Şüphesiz biz, iyileri işte böyle mükâfatlandırırız

132. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.

Burada, Hz. Lût’un kıssasından bir bölüm anlatılır:

133. Lût da elbette peygamberlerdendi

134, 135, 136. Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût’u ve ailesinin hepsini kurtardık. Sonra diğerlerini yok ettik

137, 138. (Ey insanlar!) Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hâla akıllanmayacak mısınız?

139. Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.

139-148. âyetlerde de Hz. Yunus’un kıssası anlatılır:

140. Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı

141. Gemide olanlarla karşılıklı kur’a çektiler de kaybedenlerden oldu.

Yunus kıssası için bak. Enbiyâ 21/87’nin açıklaması

142. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu

143, 144. Eğer Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.

Yunus (a.s.)ın tesbihi şöyle idi: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn: Senden başka ilâh yoktur, şüphesiz ben zalimlerden oldum.

145. Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık

146. Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik

147. Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.

Hz. Yunus’un peygamber olarak gönderildiği yerin, Musul’da Ninova şehri olduğu kaydedilmiştir.

148. Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık

149. Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?

150. Yoksa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yarattık?

151, 152. Dikkat edin, kesinlikle yalan uydurup söylüyorlar; «Allah doğurdu» diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar

153. Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!

154, 155, 156. Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz? Yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?

Sorulan delil, müşriklerin meleklerle ilgili düşünceleri ve onların Allah’ın kızları olduklarına dair inançları içindir.

157. Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!

158. Allah ile cinler arasında da bir soy birliği uydurdular. Andolsun, cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler

159. Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir

160. Allah’ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnadır (onlar azap görmeyeceklerdir)

161, 162, 163. Sizler ve taptığınız şeyler! Hiçbiriniz, cehenneme girecek kimseden başkasını Allah’a karşı azdırıp saptıramazsınız

164, 165, 166. (Melekler şöyle derler:) Bizim her birimiz için, bilinen bir makam vardır. Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz ve şüphesiz Allah’ı tesbih ederiz

167, 168, 169. Putperestler: Eğer öncekilere verilenlerden bizde de bir kitap olsaydı, mutlaka Allah’ın ihlâslı kulları olurduk! diyorlardı

170. İşte şimdi onu inkâr ettiler. Ama ileride bileceklerdir!

171. Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir:

172. Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır

173. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir

174. Onun için sen bir süreye kadar onlara aldırma

175. Onların halini gör, onlar da görecekler

176. Azabımızı acele mi istiyorlar?

177. Azap yurtlarına indiğinde, uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) sabahı ne kötü olur!

178. Sen bir zamana kadar onlara aldırma

179. Onların halini gör, onlar da göreceklerdir

180. Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir

181. Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun!

182. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a da hamd olsun!