Türkiye Diyanet Vakfı Meal 81-114 Arası Sureler

Mekke’de inmiştir, 29 âyettir. Sûrenin başında güneşin dürülmesinden söz edilmiş ve adını da buradan almıştır. Sûrenin söz dizisinde, ihtiva ettiği konuya ilişkin anlamları yankılandıran ve güçlendiren mükemmel bir musikî, taklit edilemez bir âhenk vardır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Güneş katlanıp dürüldüğünde,

2. Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,

3. Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,

4. Gebe develer salıverildiğinde,

5. Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,

6. Denizler kaynatıldığında,

7. Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,

8, 9. Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda,

10. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,

11. Gökyüzü sıyrılıp alındığında,

12, 13. Cehennem tutuşturulduğunda ve cennet yaklaştırıldığında,

14. Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.

15, 16. Hayır! Akıp giden, bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara andolsun,

17. Kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,

18. Ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,

19, 20. O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi (Allah’ın) katında itibarlı bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.

21. O orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.

22. Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.

23. Andolsun ki, onu (Cebrail’i) apaçık ufukta görmüştür.

24. O, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.

Âyetteki «gayb» kavramı, duyu organlarıyla idrak edilemeyen ve fakat inanılması gereken iman esaslarını içine almaktadır. Allah Resûlünün onlar hakkında cimri davranmadığı, yani herhangi bir şeyi gizlemediği açıklanmıştır.

25. O lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.

26. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?

27, 28. O, herkes için, sizden doğru yolda gitmek isteyenler için bir öğüttür.

29. Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

Nâziât sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 19 âyettir. Manası «yarılmak»tır. Göğün yarılmasından söz ederek başladığı için bu adı almıştır. Konusu ahiret âlemidir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.

6, 7, 8. Ey insan! Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?

9, 10, 11, 12. Hayır! Bütün bunlara rağmen siz yine de dini yalanlıyorsunuz. Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.

13, 14. 15, 16. İyiler muhakkak cennette, kötüler de cehennemdedirler. Ceza gününde oraya girerler. Onlar (kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar.

17, 18, 19. Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır.

Son cümleyi “O gün emir Allah’ındır. Yalnız Allah emreder” şeklinde tercüme etmek de mümkündür.

Mekke’de inmiştir, 36 âyettir. Ölçü ve tartılarında hile yapanları kötüleyerek başladığı için bu adı almıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3. İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!

4, 5, 6. Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.

İbn Ömer bu sûreyi okurken altıncı âyete gelince hüngür hüngür ağlamıştır. Bir bedevî de Abdullah b. Mervân’a «Allah’ın, ölçü ve tartıda hileye sapanlar hakkında ne söylediğini bildiğin halde müslümanların malını ölçüsüz, tartısız ve zahmetsiz almakta devam ediyorsun!» demiştir.

7. Doğrusu günahkârların yazısı, muhakkak Siccîn’de olmaktır.

8. Siccîn nedir, bilir misin?

Tefsirlerde Siccîn’e çeşitli manalar verilmiştir: a) Çok dar bir zindan, b) Cehennemde bir kuyu, c) Kâfirlerin amellerinin yazıldığı kitap, d) Veya insanlarla cinlerin amellerinin kaydedildiği defter.

9. (O günahkârların yazısı) Amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır.

10. O gün vay haline yalancıların!

11. Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

12. Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.

13. Böyle birine âyetlerimiz okununca «Eskilerin masalları» derdi.

14. Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

15. Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O’nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

Müfessirlerin çoğu ve Ehl-i Sünnet kelâm âlimleri bu âyeti, ahirette müminlerin Allah’ı göreceklerine delil saymışlardır.

16. Sonra onlar cehenneme girerler.

17. Sonra onlara: «İşte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur» denilir.

18. Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn’dadır.

19. İlliyyûn nedir, bilir misin?

20. (O İlliyyûn’daki kitap) İçinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır.

21. O kitabı, Allah’a yakın olanlar görür.

22. İyiler kesinkes cennettedir.

23. Onlar orada koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

24. Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün.

25. Kendilerine mühürlü hâlis bir içki sunulur.

26. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar.

27. Karışımı Tesnîm’dendir.

28. (O Tesnîm Allah’a) Yakın olanların içecekleri bir kaynaktır.

29. Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülerlerdi.

30. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz hareketiyle alay ederlerdi.

31. Ailelerine döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek dönerlerdi.

32. Müminleri gördüklerinde: «Şüphesiz bunlar sapıtmış» derlerdi.

33. Halbuki onlar, müminleri denetleyici olarak gönderilmediler.

34. İşte o gün (ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler.

35. Koltuklar üzerinde etrafa bakarlar.

36. Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı! (Elbette buldular.)

İnfitâr sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 25 âyettir. Göğün yarılmasından söz ettiği için bu adı almıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2. Gök yarıldığı, Rabbine kulak verip boyun eğecek hale getirildiği zaman,

3, 4, 5. Yer dümdüz edildiği, içinde bulunanları atıp boşaldığı ve Rabbini dinleyip O’na hakkıyla itaata mecbur kılındığı vakit (insanoğlu yaptıkları ile karşılaşır).

6. Ey insan! Şüphe yok ki sen Rabbine karşı çaba üstüne çaba göstermektesin; sonunda O’na varacaksın.

7. Kimin kitabı sağından verilirse,

8. Kolay bir hesapla hesaba çekilecek;

9. Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.

10, 11, 12, 13. Kimin de kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı isteyecek; alevli ateşe girecektir. Zira o, (dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmıştı.

Bu âyetlerde, dünyada zengin olup etrafına yardım etmeyen, egoist olarak yaşayan, zenginliği kendisi için bir imtiyaz sayarak fakirleri, yoksulları hiç düşünmeyen kimselerin ahiretteki acıklı hali sergilenmektedir. Bu âyetten gerekli ibret dersini almayanlar, ölümle kendilerini azabın ve ateşin içinde bulacaklardır. Halbuki onlar zenginlik ve refah halinin devam edeceğini, yeniden dirildikleri takdirde dünyadaki durumlarına göre dirileceklerini sanıyorlardı. Sonuç umdukları gibi olmayacaktır.

14. O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.

15. Oysa gerçekten Rabbi onu görüyordu.

16, 17, 18, 19. Hayır! Şafağa, geceye ve onda basan karanlığa, dolunay olmuş aya yemin ederim ki, halden hale geçersiniz.

20. Böyleyken onlar acaba neden iman etmezler?

21. Onlar kendilerine Kur’an okununca secde de etmezler.

Meâlde geçen «secde etmezler» ifadesi şu şekillerde açıklanmıştır:
1. Saygı göstermezler;
2. Hz. Peygamber ve müminler, secde âyeti okunduğunda secdeye kapandıkları halde onlar dikilip dururlar;
3. Namaz kılmazlar.

22. Aksine, kâfirler yalanlıyorlar.

23. Halbuki Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.

24. (Resûlüm!) Onlara acı azabı müjdele!

25. İman edip sâlih amel işleyenler başkadır; onlar için arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.

Şems sûresinden sonra Mekke’de inmiştir; 22 âyettir. «Bürûc», burc kelimesinin çoğuludur. Sûrede burçları olan gökyüzüne, kıyamet gününe ve o güne tanıklık edecek olanlarla, yine o gün müşahede edilecek olaylara yemin edildikten sonra Yemen’de geçmiş bir olaya temas edilir: Yahudi Zûnuvas ve adamları, yahudiliği kabul etmeyen Necran hıristiyanlarını, Hendek içinde yakılmış bir ateşe atarak yakarlar ve yanmakta olan insanları seyrederler. Bu şekilde işkence ile yakılıp öldürülen kimseler inançları uğrunda ölmüşlerdir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. Burçlara sahip gökyüzüne, geleceği bildirilmiş olan güne, (o günde) tanıklık edene ve edilene andolsun ki, ateşle dolu hendeğe atılanlar (yakılarak) öldürüldü. Onlar (yakanlar) da başlarına oturmuşlar, müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

8, 9. Onlardan, sırf, göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, azîz ve hamîd olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar. Oysa ki Allah her şeyi görür.

10. Şüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.

11. İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.

12. Şüphesiz Rabbinin yakalaması çok şiddetlidir.

13. Bilin ki O, (kâinat yokken) ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı) geri getirendir.

14. O, çok bağışlayan ve çok sevendir.

15. Arş’ın sahibidir, çok yücedir.

16. Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.

17, 18. Orduların, Firavun ve Semûd’un (uğradıkları felâketin) haberi sana geldi mi?

19. Doğrusu inkârcılar (gerçeği) yalanlayıp dururlar.

20. Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

21, 22. Hakikatte o (yalanladıkları, aslı) levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kur’an’dır.

«Orduların haberi»nden maksat, önceki milletlere gelen peygamberlere karşı savaşanların feci bir şekilde yenilmeleridir. Bu haberleri Araplar biliyorlardı. Buna rağmen aralarından gönderilen bir peygambere karşı savaştılar. Onların sonu ne ise bunların da sonu odur.

Beled sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 17 âyettir. Adını, 1. âyette geçen «târık» kelimesinden alır. Târık, geceleyin gelen, şiddetlice vuran, kapı çalan demektir. Sûrede geçen târık ise gece fazla ışık saçan yıldıza denir ki, bu, sabah yıldızıdır. Mecâzî olarak da ünlü kişiye denir. Bir edebî sanat olarak cahiliye devri geceye, o devirde gelen Hz. Peygamber de geceyi aydınlatan ve sabahı müjdeleyen sabah yıldızına benzetilmiş olabilir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. Gökyüzüne ve târıka (sabah yıldızına ) yemin ederim. Târıkın ne olduğunu nereden bileceksin? (O, karanlığı) delen yıldızdır. Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.

5, 6, 7, 8. İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkar. İşte Allah (başlangıçta bu şekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da kadirdir.

9, 10. Gizlenenlerin ortaya döküldüğü günde insan için ne bir güç ne de bir yardımcı vardır.

11, 12, 13, 14, 15, 16, 17. Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, (nebat ile) yarılan yere yemin ederim ki Kur’an, (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür. O, asla bir şaka değildir. Onlar bir tuzak kurarlar, ben de bir tuzak kurarım. Kâfirlere mühlet ver, onları biraz kendi hallerine bırak (pek yakında desteğimiz sana gelecek).

Allah’ın «Yüce» anlamındaki adıyla başladığı için «el-A’lâ» denilen bu sûre 19 âyet olup, Mekke’de inen ilk sûrelerdendir. Cenab-ı Allah bu sûrede kâinatın esrarını, oluşunu, işleyişini özlü bir anlatımla ifade etmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. Yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren, (topraktan) yeşil otu çıkarıp sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdis) et.

6, 7. Sana (Kur’an’ı) okutacağız; artık Allah’ın dilediği hariç, sen hiç unutmayacaksın. Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni bilir.

8, 9. Seni en kolaya muvaffak kılacağız. O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.

10, 11, 12, 13. (Allah’tan) korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise öğütten kaçınır. Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.

14, 15. Temizlenen, Rabbinin adını anıp O’na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.

16, 17. Fakat siz (ey insanlar!) ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

18, 19. Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, İbrahim ve Musa’nın kitaplarında da vardır.

Adını, ilk âyette geçen ve her şeyi saran, kaplayan, dehşeti her şeye ulaşan kıyamet günü anlamına gelen «gâşiye» kelimesinden alır. İlk gelen sûrelerden olup, Zâriyât sûresinden sonra Mekke’de inmiştir. Bu sûrede kıyamet ve ahirete ait haberler vardır. Ayrıca Allah’ın varlığını anlamaya yardım edecek bazı kevnî deliller serdedilmiştir. Hayatın bir plan ve program içinde akıp gittiği, bu akışın sonunda Allah’a varılacağı ve O’nun katında hesap verileceği anlatılır. 26 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. (Resûlüm!) Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

2, 3, 4, 5, 6, 7. O gün bir takım yüzler zelildir, durmadan çalışır, (fakat boşuna) yorulur, kızgın ateşe girer. Onlara kaynar su pınarından içirilir. Onlar için kuru dikenden başka yemek yoktur, o ise ne besler ne de açlığı giderir.

8, 9, 10, 11. O gün bir takım yüzler de vardır ki, mutludurlar; (dünyadaki) çabalarından hoşnut olmuşlardır, yüce bir cennettedirler. Orada boş bir söz işitmezler.

12, 13, 14, 15, 16. Orada (cennette) devamlı akan bir pınar, orada yükseltilmiş tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş halılar vardır.

17, 18, 19, 20. (İnsanlar) devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?

21, 22, 23, 24, 25, 26. O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin. Ancak yüz çevirip inkâr edene gelince, işte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır. Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.

Fecr, tan yerinin ağarması ve şafak manasına gelir. Fecr sûresi, Leyl sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 30 âyettir. Bu sûrede eski kavimlere ait kıssalar hatırlatılır. İnsanoğlunun kötülüğe yönelmekte olduğu belirtilerek bunun kötü sonucu, dünya hayatından sonraki hayat ve oradaki durumlar kısaca anlatılır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. Fecre, on geceye (haccın on gecesine), çifte ve teke, (her şeyi karanlığı ile) örttüğü an geceye yemin ederim ki, akıl sahibi için bunlarda elbette bir yemin (değeri) var, değil mi?

Her günün fecri, Zilhicce’nin on gecesi, müsbet ve menfî kutup diye bilinen çiftlerden oluşan varlık âlemi, bunları yaratan ve tek olan Allah, her şeyi örtüp yok gibi kılan gece karanlığı yemine konu edilmiş, sonra da bunların yemine değer şeyler olduğu vurgulanmıştır.

6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14. Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; direkleri (yüksek binaları) olan, ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehrine, o vadide kayaları yontan Semûd kavmine, kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun’a! Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.

Bazı müfessirlere göre Firavun, yere dört kazık çaktırır, işkence edeceği kimseleri ellerinden ve ayaklarından bu kazıklara bağlatır, o şekilde işkence edermiş. Onun için kendisine «zü’l-evtâd=kazıklar sahibi» denilmiştir.

15. İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde «Rabbim bana ikram etti» der.

16. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise «Rabbim beni önemsemedi» der.

17, 18, 19, 20. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.

Cahiliye devrinde Araplar, mirastan kadınlara, çocuklara ve yetimlere pay vermezlerdi.

21, 22. Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).

23. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!

24. (İşte o zaman insan:) «Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!» der.

25. Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez.

26.O’nun vuracağı bağı kimse vuramaz.

27, 28, 29, 30. Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!

Mekke’de Kaf sûresinden sonra inmiştir, 20 âyettir. Adını, ilk âyette geçen, Mekke’yi anlatan ve «şehir» anlamına gelen «beled» kelimesinden almaktadır. Bu sûrede insanın yaratılışından, onun bazı davranışlarından, insana verilen üstün vasıflardan, o vasıfları iyiye kullanmayanın kötü âkıbetinden, iyiye kullananların da mutlu geleceklerinden söz edilir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. Bu beldeye -ki sen bu beldedesin-, babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık.

5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

6. «Pek çok mal harcadım» diyor.

Bazı tefsirlere göre, âyette, müşriklerin Hz. Peygamber’e düşmanlık uğruna yaptıkları harcamalardan söz etmelerine işaret olunmaktadır.

7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?

8, 9, 10. Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?

11, 12, 13, 14, 15, 16. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.

17, 18. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar sağdakilerdir.

Kur’an’da geçen «sağdakiler» ve «soldakiler» tabirlerinin anlamı için Vâkıa sûresi, 8, 9, 16. âyetlerin açıklamasına bakınız.

19, 20. Âyetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.

Kadir sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 15 âyettir. Adını, sûrenin ilk kelimesi olan ve «güneş» anlamına gelen «şems»ten alır. Bu sûrede insanın yaratılışında var olan iki özellik ele alınır: İyilik ve kötülük. İnsanın yaratılışında, iyi olmak da kötü olmak da kabiliyet olarak vardır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10. Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına, güneşi takip ettiğinde aya, onu açığa çıkarttığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yapıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.

11, 12, 13, 14, 15. Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah’ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah’ın Resûlü onlara: «Allah’ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!

Allah Semûd kavmine Sâlih Peygamber’i göndermişti. Kendisinden mucize istediler. Allah ona pek güzel bir dişi deve gönderdi. Bu devenin otlaklarda serbestçe dolaşması, belli bir günde sulanması, deveye kimsenin kötülük etmemesi emredildi. Kudar b. Sâlif adında birisi, Hz. Sâlih’i yalanladı. Sonra deveyi kestiler. Allah, onların memleketlerini başlarına yıktı ve onları helâk etti. Onlardan kalan harabeler hâla mevcuttur.

Geceye yeminle başladığı için «Leyl» denilmiştir. Mekke’de inmiştir, 21 âyettir. Bu sûrede insanoğlunun iki zıt davranışından, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanlı olmakla cömertlik, imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat çekilir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. (Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye, açılıp ağardığı vakit gündüze, erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki işleriniz başka başkadır.

5, 6, 7. Artık kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız (onda başarılı kılarız).

8, 9, 10, 11. Kim cimrilik eder, kendini müstağni sayar, en güzeli de yalanlarsa, biz de onu en zora hazırlarız. Düştüğü zaman da malı kendisine hiç fayda vermez.

12, 13. Doğru yolu göstermek bize aittir. Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir.

14. (Ey insanlar!) Alev alev yanan bir ateşle sizi uyardım.

15, 16. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren kötüler girer.

17, 18. Temizlenmek üzere malını hayra veren iyiler ondan (ateşten) uzak tutulur.

19, 20, 21. Yüce Rabbinin rızasını istemekten başka onun nezdinde hiçbir kimseye ait şükranla karşılanacak bir nimet yoktur. Ve o (buna kavuşarak) hoşnut olacaktır.

Duhâ, kuşluk vakti demektir. Sûre, adını ilk ayette geçen bu kelimeden alır. Fecr sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 11 âyettir. Sûrede âhir zaman Peygamberinin hususiyetlerinden biri yani yetim oluşu ele alınır ve kendisi teselli edilir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3. Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.

Bir ara vahyin gelişi gecikti. Müşrikler: «Rabbi onu terketti, ona darıldı!» dediler. Bu konuşmalar ve sataşmalar Efendimize ağır geliyordu. İşte bu husus âyetlerle izah edildi.

4. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.

5. Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.

6. O, seni yetim bulup barındırmadı mı?

7. Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?

8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?

9. Öyleyse yetimi sakın ezme.

10. El açıp isteyeni de sakın azarlama.

11. Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.

«İnşirâh» açılmak, genişlemek, sevinmek manalarına gelir. Duhâ sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 8 âyettir. Bu sûrede Peygamberimizin, çocukluğunda risalete hazırlamak üzere kalbinin açılıp arıtılmasından söz edilmektedir. Ayrıca, onun getirdiği dindeki kolaylıklara dikkat çekilerek Allah’a şükretmeye teşvik edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?

2,3. Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?

4. Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?

5,6. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.

7,8. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.

Bazı müfessirler bitirilen işi, bazıları da başlanacak işi «ibadet» olarak yorumlamışlardır. Bu yorumların ortak noktası, dünya ve ahiret arasındaki dengeye dikkat edilmesi gereğinin vurgulanmış olmasıdır.

«Tîn», dağ adı veya incir demektir. Bürûc sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 8 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.

Allah Teâlâ insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır. Sûrede «en güzel biçimde yarattık» ifadesi bu hususu belirtmektedir. İnsan serbest iradesi ile ya bu kabiliyetlerini güzel kullanarak «kâmil insan» olacak, yahut da aksi yönü tutarak şuurlu varlıkların ve canlıların en aşağı mertebesinde yer alacaktır.

6. Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.

7. Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?

8. Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?

Alak, insanın yaratılış safhalarından olan aşılanmış yumurtayı ifade eder. Bu sûreye «İkra’ sûresi» de denir. Mekke’de inmiştir; 19 âyettir. İlk 5 âyeti, Kur’an’ın ilk inen âyetleridir. Bu sûrede okumanın, öğrenmenin üstünlüğü, insanın yaratılışı, kalemin özelliği, bunların insana Allah’ın ihsanı olduğu, insanın bunları düşünmesi, Rabbine itaat etmesi gerektiği, aksi halde azaba dûçar olacağı anlatılır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2. Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.

3, 4, 5. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.

6, 7, 8. Gerçek şu ki, insan kendini kendine yeterli görerek azar. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir.

9, 10. Namaz kılarken bir kulu (Peygamber’i namazdan) menedeni gördün mü?

Bu âyetler, Peygamberimize namaz kılarken sataşan Ebu Cehil hakkında inmiştir. O ve benzerleri hakkında 11 ve 12. âyetteki şekilde buyurulmaktadır.

11, 12. Ne dersin, o (Peygamber) doğru yolda ise yahut takvâyı emrediyorsa!

13. Ne dersin o (meneden, Peygamber’i) yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa!

14. (Bu adam) Allah’ın, (yaptıklarını) gördüğünü bilmez mi!

15, 16, 17, 18, 19. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), o yalancı, günahkâr alından (perçemden) yakalarız (cehenneme atarız). O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın. Biz de zebânîleri çağıracağız. Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et ve (yalnızca O’na) yaklaş!

Kadir gecesinden söz ettiği için bu adı almıştır. Abese sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 5 âyettir. Sûrede, Kadir gecesinden, onun faziletinden, o gecede meleklerin yeryüzüne inişinden bahsedilir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.

2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?

3. Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.

4. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.

5. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.

Açık delil manasına gelen ve birinci âyette geçen «beyyine» kelimesi sûreye ad olmuştur. Talâk sûresinden sonra Medine’de inmiştir, 8 âyettir. Bu sûrede kâfirlerden ve müşriklerden söz edilmiş, onların bazı davranışları anlatılmış, inanan ve iyi işler yapanların kurtuluşa ereceği ifade edilmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.

2, 3. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve en doğru hükümleri havi tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.

4. Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler.

5. Halbuki onlara ancak, dini yalnız O’na has kılarak ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

«Hanif» deyimi için Rûm sûresi 30. âyetin açıklamasına bakınız.

6. Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.

7. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.

8. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.

Deprem demek olan “zilzal” surenin ilk ayetinde geçer. Nisa suresinden sonra Medine’de inmiştir. 8 ayettir. Kıyametin kopmasından, insanların yeniden dirilip hesap vermelerinden, herkesin -iyi ya da kötü- ettiğini bulacağından bahseder.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan «Ne oluyor buna!» dediği vakit, işte o gün (yer) Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.

6. O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler.

7. Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.

8. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.

Yerin ağırlığını dışarı çıkarması birkaç türlü tefsir edilmiştir: 1. İçindeki hazineleri dışarı çıkarır, fakat onlara bakan olmaz. 2. Kabirlerdeki ölüler dirilir. 3. Yeraltındaki madenler, gazlar, yanar durumda olan lavlar dışarı fırlar.

Âdiyât, koşan atlar demektir. Asr sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 11 âyettir. Bu sûrede insanoğlunun nankörlüğünden, kıyamet günü ortaya çıkacak acıklı durumdan söz edilir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8. Harıl harıl koşanlara, (nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara, (ansızın) sabah baskını yapanlara, orada tozu dumana katanlara, derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.

9, 10, 11. Kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman insan (halinin ne olacağını) düşünmez mi? Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyle haberdardır.

Kâria, kapı çalan demektir ve kıyamet kasdedilmiştir. Kureyş sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 11 âyettir. Bu sûrede, kıyametin kopuşunda meydana gelecek olaylardan ve insanın âkıbetinden söz edilmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3. Kapı çalan! Nedir o kapı çalan? O kapı çalanın ne olduğunu bilir misin?

4, 5. İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu, dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)

6, 7. O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur.

8, 9. Ameli yeğni olana gelince, işte onun anası (yeri, yurdu) Hâviye’ dir.

Amelin ağır gelmesi, hayır ve iyiliklerin fazla olması; yeğni gelmesi ise, hayır ve sevap kefesine konacak amelin azlığı veya bulunmaması demektir.

10, 11. Nedir o (Hâviye) bilir misin? Kızgın ateş!

Tekâsür, çokluk yarışı ve çoklukla övünmek demektir. Kevser sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 8 âyettir. Cahiliye Arapları, mal, evlât ve akrabalarının çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de isbat etmek için kabirlere gider, ölmüş akrabalarının çokluğuyla övünürlerdi. Sûrede onların bu tutumu eleştirilmekte ve gerçek üstünlüğün ahirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir.)

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.

3, 4. Hayır! Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bileceksiniz!

5, 6, 7, 8. Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, (orada) mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

Asr, yüzyıl, ikindi vakti ve meyvenin suyunu çıkarmak gibi manalara gelir. «Asr»a yemin ile söze başladığı için bu adı almıştır. İnşirâh sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 3 âyettir. Sûrede kurtuluşun imana, iyi işler yapmaya hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlı olduğu anlatılmıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3. Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

Mehmet Âkif’in sûreyle ilgili bir manzumesi şöyledir: Hâlikın nâ-mütenâhî adı var en başı «Hak» Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken Mutlaka sûre-i ve’l-asr’ı okurmuş bu neden? Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh Başta iman-ı hakîkî geliyor sonra salâh Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.

Hümeze, birini arkasından çekiştirmek, onunla alay etmek, kırmak ve incitmek manalarına gelir. Kıyamet suresinden sonra Mekke’de inmiştir, 9 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahim

1, 2. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur.

3. (O), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.

4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame’ye atılacaktır.

5. Hutame’nin ne olduğunu bilir misin?

6, 7. Allah’ın, tutuşturulmuş, (yandıkça) tırmanıp kalplerin ta üstüne çıkan ateşidir.

8, 9. Onlar (bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar ve o vaziyette o (ateş) üzerlerine kapatılmıştır.

Kâbe’yi yıkmak isteyen Ebrehe’nin fillerle hücumunu konu edindiği için bu adı almıştır. Kâfirûn sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 5 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi?

2. Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?

3. Onların üstüne sürü sürü kuşlar gönderdi.

4. O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.

5. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.

Kureyş’e cahiliye devrinde verilen bazı imtiyazlardan bahsettiği için bu adı almıştır. Tîn sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 4 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. Kureyş’e kolaylaştırıldığı, evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için onlar, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler.

Kureyş kabilesi, bütün Araplarca kutsal sayılan Kâbe’nin gözetim ve bakımını üstlendikleri için bütün kabileler onlara saygı gösterirdi; bu sayede onlar yazın Tâif’in serin yaylalarına, kışın da Yemen’in ılık bölgelerine serbestçe giderlerdi. İşte bu, Allah’ın onlara bir ihsanı idi, çünkü bu şekilde serbest dolaşma sonunda büyük ölçüde ticaret yapıyorlar ve kazanç elde ediyorlardı.

Mâûn, zekât vermek yahut bir şeyi geçici olarak kullanması için birine vermek şeklinde yardım demektir. Âlimlerin çoğuna göre tamamı Mekke’de inmiştir, 7 âyettir. Dini yalanlayan, iyilikten uzak duran kimseler hakkında inmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Dini yalanlayanı gördün mü?

2. İşte o, yetimi itip kakar;

3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;

4, 5. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.

6, 7. Onlar gösteriş yapanlardır; hayra da mâni olurlar.

Bazı kimseler namazlarına riyâ katarlar, bazıları da namazın erkânını ihmal ederler. Âyette bunlara işaret edilmiştir.

Kevser, çok nimet demektir; ayrıca cennette bir havuzun da adıdır. Âdiyât sûresinden sonra Mekke’de inen bu sûre 3 âyettir. Erkek çocukları yaşamadığı için Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına «ebter» dediler. Sûrede buna cevap verilmiştir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3. (Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.

Bu sûrede kurban kesmek emredilmiştir. Kurban yakınlık demektir. Kurban kesmekten asıl maksat, bu ibadetle Allah’a yakınlık kazanmaktır.

Kâfirlerden söz ettiği için bu adı almıştır. Mâûn sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 6 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2. (Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.

3. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz.

4. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.

5. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.

6. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.

Nasr, yardım demektir. Sûrede Allah’ın Hz. Peygamber’e yardım ederek fetihlere kavuşturduğu ifade edildiği için bu adı almıştır. Bu sûre, Mekke’nin fethi sırasında inmiş olmakla beraber Medine devrinde yani hicretten sonra indiği için medenî (Medine’de inen) sûrelerdendir. 3 âyettir. İslâm zaferini haber verir. İbn Ömer’den gelen rivayete göre bu sûre indikten sonra Peygamberimiz seksen gün yaşamıştır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3. Allah’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit Rabbine hamdederek O’nu tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

Tebbet, «kurusun» manasına bedduadır. Ebu Leheb hakkında inmiştir. Zira o, eziyet etmek kasdıyla Resûlullah’ın yoluna gizlice diken koymuş, bu işte kendisine karısı da yardım etmişti. Sûre, “Mesed sûresi» diye de anılır. Fâtiha sûresinden sonra Mekke’de inmiştir, 5 âyettir. Bir rivayete göre Şuarâ sûresinin 124. âyeti gereğince Efendimiz yakın akrabasını çağırarak, onları İslâm’a dâvet etmişti. Amcası Ebû Leheb galiz sözler sarfederek, «Bizi bunun için mi çağırdın?» demişti. Bunun üzerine bu sûre indi.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).

İhlâs, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamak anlamınadır. Mekke’de inmiştir, 4 âyettir. İslâm’ın tevhid akîdesinin en özlü ve anlamlı ifadesidir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4. De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.

Samed, hiçbir şeye muhtaç olmayan, aksine her şey kendisine muhtaç olan demektir.

Felak, sabah manasına geldiği gibi yarmak manasına da gelir. Bundan sonra gelen Nâs sûresiyle birlikte ikisine «iki koruyucu» anlamında «muavvizeteyn» denir. Bu sûrelerin şifa maksadıyla okunduğuna dair hadisler vardır. Medine’de inmiştir, 5 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5. De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!

Nâs, insanlar demektir. Medine’de inmiştir, 6 âyettir.

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2, 3, 4, 5, 6. De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah’ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlâhına sığınırım!