İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (sav) yatağına yattığı zaman şöyle dua ederdi. “Bana yeten, beni barındıran, beni yediren ve içiren, bana iyilik edip (iyiliğini) arttıran, bana nimet verip (nimetini) bollaştıran Allah’a hamdolsun. Her hâl ve durumda Allah’a hamdolsun. Her şeyin Rabbi, hükümdarı ve ilâhı olan Allah’ım! Cehennemden sana sığınırım.”
(D5058 Ebû Dâvûd, Edeb, 97, 98)
Ebû Musa (el-Eş’arî) anlatıyor: Bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber (sav) ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda (yüksek sesle) tekbir getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:“Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan birisine seslenmiyorsunuz. (Bilakis) Her şeyi işiten, gören ve çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.”
(B7386 Buhârî, Tevhîd, 9)
Ebû Mes’ûd (el-Ensârî) anlatıyor: Bir gün kölemi dövüyordum ki arkamdan birisi şöyle seslendi: “Şunu iyi bil Ebû Mes’ûd!” Bir de döndüm baktım ki Resûlullah (sav) bana şöyle söylüyor: “Şunu iyi bil Ebû Mes’ûd! Allah’ın sana karşı gücü, senin bu köleye karşı olan güç ve kuvvetinden çok daha fazladır.”
(T1948 Tirmizî, Birr, 30)
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav), herhangi birimiz yatağına yattığında şöyle dua etmesini bize emrederdi. “Allah’ım! Göklerin ve yerlerin Rabbi! Rabbimiz, her şeyin Rabbi! Tane ve çekirdeği çatlatıp yaran! Tevrat, İncil ve Kur’an’ı indiren! Her türlü kötülük sahibinin şerrinden sana sığınırım. Onu perçeminden tutan (kudreti altında bulunduran) sensin. Sen Evvel’sin, senden önce hiçbir şey yoktur. Sen Âhir’sin, senden sonra da hiçbir şey olmayacaktır. Zâhir (varlığı delillerle apaçık olan) sensin, varlığı seninkinden daha aşikâr hiçbir şey yoktur. Bâtın (mahiyeti idrak edilemeyen, zâtı insanlar için gizli olan) sensin. Senin mahiyetinden daha gizli olan hiçbir şey yoktur.”
(T3400 Tirmizî, Deavât, 19; M6889 Müslim, Zikir, 61)
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa cennete girer.”
(B2736 Buhârî, Şürût, 18)
Abdullah b. Mes’ûd’dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelliği sever…”
(M265 Müslim, Îmân, 147)
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa, cennete girer. (Bu isimler şunlardır): O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü’min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri, el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi’, el-Muizz, el-Müzill, es-Semî’, el-Basîr, el-Hakem, el-Adl, el-Latîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Alî, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi’, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kavî, el-Metîn, el-Velî, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdi, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâlî, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntekım, el-Afüv, er-Raûf, Mâlikü’l-mülk, Zü’l-celâli ve’l-ikrâm, el-Muksit, el-Câmi’, el-Ganî, el-Muğnî, el-Mâni’, ed-Dârr, en-Nâfi’, en-Nûr, el-Hâdî, el-Bedî’, el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr.”
(T3507 Tirmizî, Deavât, 82)
Ebû Hüreyre anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü! Canlılar neden (hangi maddeden) yaratılmışlardır?” diye sordum. Resûlullah, “Sudan” buyurdu.
(T2526 Tirmizî, Sıfatü’l-cenne, 2)
Hz. Âişe’nin naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan, cinler alevli ateşten, Âdem ise size (Kur’an’da) tarif edildiği üzere (balçıktan) yaratılmıştır.”
(M7495 Müslim, Zühd, 60)
Ebû Hüreyre’nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yapar.”
(B1385 Buhârî, Cenâiz, 92)
Ebû Musa el-Eş’arî’nin bize naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir miktar topraktan yarattı. Bu sebeple Âdemoğulları (renk ve tabiat yönünden) yeryüzü kadar (değişik şekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimi kızıl, kimi beyaz, kimi siyah, kimi de bunların karışımı (melez); kimi yumuşak, kimi sert, kimi kötü, kimi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi.”
(D4693 Ebû Dâvûd, Sünnet, 16)
Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan, cinler alevli ateşten, Âdem ise size (Kur’an’da) tarif edildiği üzere (balçıktan) yaratılmıştır.”
(M7495 Müslim, Zühd, 60)
Ebû Zer’den nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi duyarım. Gök sarsıldı. Nasıl sarsılmasın ki! Semada, bir meleğin Allah için secdeye kapanmadığı dört parmaklık bir yer dahi yoktur.”
(İM4190 İbn Mâce, Zühd, 19)
Abdullah (b. Mes’ûd) tarafından nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Onlar, ümmetimden bana selâm getirirler.”
(HM3666 İbn Hanbel, I, 387)
Ebû Hüreyre’den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Gece ve gündüz melekleri dönüşümlü olarak aranızda bulunurlar. Bu melekler sabah ve ikindi namazlarında buluşurlar. Sonra gece boyu sizinlebulunan melekler yükselirler. Allah, durumlarını çok iyi bildiği hâlde insanları onlara sorar: ‘Siz ayrıldığınızda kullarım ne yapıyordu?’ Melekler de ‘Yanlarına vardığımızda da oradan ayrıldığımız sırada da namaz kılıyorlardı.’ derler. ”
(B7429 Buhârî, Tevhîd, 23)
Hz. Âişe anlatıyor: “Yâ Resûlallah! Kâhinler bize bir şeyler söylerdi de dedikleri gerçek çıkardı.” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Bu doğru olan sözü bir cin elde eder ve dostunun kulağına fısıldar. O da buna yüz yalan katar!”
(M5816 Müslim, Selâm, 122)
Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, çocuklar doğduğu zaman kendisine getirilir, bereket için onlara dua ederdi. Bir gün bu maksatla yeni doğan bir çocuk getirildi. Hz. Âişe çocuğu yatağına yatırırken yastığının altında bir ustura gördü. Oradakilere bunun ne olduğunu sordu. Onlar da, “Çocuğu cinlerden korumak için onu koyuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Hz. Âişe usturayı alıp attı ve “Allah’ın Resûlü (sav) uğursuzluk düşüncesini çirkin görür ve bundan nefret ederdi.” diyerek bu davranışı yasakladı.
(EM912 Buhârî, el-Edebü’l-müfred , 314)
Yahyâ b. Ca’de’nin naklettiğine göre, Hâlid b. Velîd, geceleri kılıcını yanına alarak dışarı çıkacak kadar korkar hâle gelmişti. Bu durumda birisine zarar verebileceğinden endişe edilince, Hz. Peygamber’e (sav) gelerek, yaşadığı durumdan şikâyetini arz etti. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Cebrail bana demişti ki, ‘Cinlerden bir ifrit senin için tuzak kurmaya çalışıyor, (bu yüzden) şöyle dua et: Gökten inen ve yerden yükselen kötülüklerin şerrinden, yeryüzünde yerleşen (yaşayan) ve yerin altından çıkan şeylerin şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinin şerrinden, hayırlı olanların dışında her türlü aniden ortaya çıkan durumdan, Allah’a ve hiçbir iyinin ve kötünün ulaşamayacağı Allah’ın yüce kelimelerine (sonsuz iradesine ve hükmüne) sığınırım, Ey Rahmân!”
(MŞ23589 İbn Ebû Şeybe, Musannef , Tıb, 28; MA19831 Abdürrezzâk, Musannef , XI, 35)
İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (sav) yatağına yattığı zaman şöyle dua ederdi. “Bana yeten, beni barındıran, beni yediren ve içiren, bana iyilik edip (iyiliğini) arttıran, bana nimet verip (nimetini) bollaştıran Allah’a hamdolsun. Her hâl ve durumda Allah’a hamdolsun. Her şeyin Rabbi, hükümdarı ve ilâhı olan Allah’ım! Cehennemden sana sığınırım.”
(D5058 Ebû Dâvûd, Edeb, 97, 98)
Ebû Musa (el-Eş’arî) anlatıyor: Bir yolculuk esnasında Hz. Peygamber (sav) ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda (yüksek sesle) tekbir getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:“Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan birisine seslenmiyorsunuz. (Bilakis) Her şeyi işiten, gören ve çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.”
(B7386 Buhârî, Tevhîd, 9)
Ebû Mes’ûd (el-Ensârî) anlatıyor: Bir gün kölemi dövüyordum ki arkamdan birisi şöyle seslendi: “Şunu iyi bil Ebû Mes’ûd!” Bir de döndüm baktım ki Resûlullah (sav) bana şöyle söylüyor: “Şunu iyi bil Ebû Mes’ûd! Allah’ın sana karşı gücü, senin bu köleye karşı olan güç ve kuvvetinden çok daha fazladır.”
(T1948 Tirmizî, Birr, 30)
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav), herhangi birimiz yatağına yattığında şöyle dua etmesini bize emrederdi. “Allah’ım! Göklerin ve yerlerin Rabbi! Rabbimiz, her şeyin Rabbi! Tane ve çekirdeği çatlatıp yaran! Tevrat, İncil ve Kur’an’ı indiren! Her türlü kötülük sahibinin şerrinden sana sığınırım. Onu perçeminden tutan (kudreti altında bulunduran) sensin. Sen Evvel’sin, senden önce hiçbir şey yoktur. Sen Âhir’sin, senden sonra da hiçbir şey olmayacaktır. Zâhir (varlığı delillerle apaçık olan) sensin, varlığı seninkinden daha aşikâr hiçbir şey yoktur. Bâtın (mahiyeti idrak edilemeyen, zâtı insanlar için gizli olan) sensin. Senin mahiyetinden daha gizli olan hiçbir şey yoktur.”
(T3400 Tirmizî, Deavât, 19; M6889 Müslim, Zikir, 61)
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa cennete girer.”
(B2736 Buhârî, Şürût, 18)
Abdullah b. Mes’ûd’dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah güzeldir, güzelliği sever…”
(M265 Müslim, Îmân, 147)
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, yüzden bir eksik, doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa, cennete girer. (Bu isimler şunlardır): O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü’min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri, el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi’, el-Muizz, el-Müzill, es-Semî’, el-Basîr, el-Hakem, el-Adl, el-Latîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Alî, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi’, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kavî, el-Metîn, el-Velî, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdi, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâlî, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntekım, el-Afüv, er-Raûf, Mâlikü’l-mülk, Zü’l-celâli ve’l-ikrâm, el-Muksit, el-Câmi’, el-Ganî, el-Muğnî, el-Mâni’, ed-Dârr, en-Nâfi’, en-Nûr, el-Hâdî, el-Bedî’, el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr.”
(T3507 Tirmizî, Deavât, 82)
Ebû Hüreyre anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü! Canlılar neden (hangi maddeden) yaratılmışlardır?” diye sordum. Resûlullah, “Sudan” buyurdu.
(T2526 Tirmizî, Sıfatü’l-cenne, 2)
Hz. Âişe’nin naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan, cinler alevli ateşten, Âdem ise size (Kur’an’da) tarif edildiği üzere (balçıktan) yaratılmıştır.”
(M7495 Müslim, Zühd, 60)
Ebû Hüreyre’nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yapar.”
(B1385 Buhârî, Cenâiz, 92)
Ebû Musa el-Eş’arî’nin bize naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir miktar topraktan yarattı. Bu sebeple Âdemoğulları (renk ve tabiat yönünden) yeryüzü kadar (değişik şekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimi kızıl, kimi beyaz, kimi siyah, kimi de bunların karışımı (melez); kimi yumuşak, kimi sert, kimi kötü, kimi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi.”
(D4693 Ebû Dâvûd, Sünnet, 16)
Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Melekler nurdan, cinler alevli ateşten, Âdem ise size (Kur’an’da) tarif edildiği üzere (balçıktan) yaratılmıştır.”
(M7495 Müslim, Zühd, 60)
Ebû Zer’den nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi duyarım. Gök sarsıldı. Nasıl sarsılmasın ki! Semada, bir meleğin Allah için secdeye kapanmadığı dört parmaklık bir yer dahi yoktur.”
(İM4190 İbn Mâce, Zühd, 19)
Abdullah (b. Mes’ûd) tarafından nakledildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Onlar, ümmetimden bana selâm getirirler.”
(HM3666 İbn Hanbel, I, 387)
Ebû Hüreyre’den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Gece ve gündüz melekleri dönüşümlü olarak aranızda bulunurlar. Bu melekler sabah ve ikindi namazlarında buluşurlar. Sonra gece boyu sizinlebulunan melekler yükselirler. Allah, durumlarını çok iyi bildiği hâlde insanları onlara sorar: ‘Siz ayrıldığınızda kullarım ne yapıyordu?’ Melekler de ‘Yanlarına vardığımızda da oradan ayrıldığımız sırada da namaz kılıyorlardı.’ derler. ”
(B7429 Buhârî, Tevhîd, 23)
Hz. Âişe anlatıyor: “Yâ Resûlallah! Kâhinler bize bir şeyler söylerdi de dedikleri gerçek çıkardı.” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Bu doğru olan sözü bir cin elde eder ve dostunun kulağına fısıldar. O da buna yüz yalan katar!”
(M5816 Müslim, Selâm, 122)
Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, çocuklar doğduğu zaman kendisine getirilir, bereket için onlara dua ederdi. Bir gün bu maksatla yeni doğan bir çocuk getirildi. Hz. Âişe çocuğu yatağına yatırırken yastığının altında bir ustura gördü. Oradakilere bunun ne olduğunu sordu. Onlar da, “Çocuğu cinlerden korumak için onu koyuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Hz. Âişe usturayı alıp attı ve “Allah’ın Resûlü (sav) uğursuzluk düşüncesini çirkin görür ve bundan nefret ederdi.” diyerek bu davranışı yasakladı.
(EM912 Buhârî, el-Edebü’l-müfred , 314)
Yahyâ b. Ca’de’nin naklettiğine göre, Hâlid b. Velîd, geceleri kılıcını yanına alarak dışarı çıkacak kadar korkar hâle gelmişti. Bu durumda birisine zarar verebileceğinden endişe edilince, Hz. Peygamber’e (sav) gelerek, yaşadığı durumdan şikâyetini arz etti. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Cebrail bana demişti ki, ‘Cinlerden bir ifrit senin için tuzak kurmaya çalışıyor, (bu yüzden) şöyle dua et: Gökten inen ve yerden yükselen kötülüklerin şerrinden, yeryüzünde yerleşen (yaşayan) ve yerin altından çıkan şeylerin şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinin şerrinden, hayırlı olanların dışında her türlü aniden ortaya çıkan durumdan, Allah’a ve hiçbir iyinin ve kötünün ulaşamayacağı Allah’ın yüce kelimelerine (sonsuz iradesine ve hükmüne) sığınırım, Ey Rahmân!”
(MŞ23589 İbn Ebû Şeybe, Musannef , Tıb, 28; MA19831 Abdürrezzâk, Musannef , XI, 35)